herşeyin en iyisini biz biliyoruz #london2012


  Londra 2012 Olimpiyatları'na katılan neredeyse tüm sporcularımız, "çok stresliyiz, üzerimizde çok baskı var. olimpiyat tecrübemiz yok..burası gözüktüğü kadar kolay bir yer değil" dedikçe, başta baş dart tahtamız(!) Derya Büyükuncu olmak üzere ülkemiz adına yarışan hemen herkesi yerin dibine sokuyoruz... Sporcumuza güvenmeyi bırak, mahalle berberi, taksi şöförleri gibi en iyi branşları biz biliyoruz... Oraya gidenler o branşların en iyisi ve ellerinden gelenin de en iyisini yaptıklarını hemen unutuyoruz...

-yok efendim yüzücülerimiz iyi ki boğulmamışmış, vay efendim Nagihan erken çıkıp nasıl diskalifiye olunurmuş" dalgamızı geçip, komik(!) adam, kadınlar oluyoruz...

hatta şu sıralar artık kenan ışık'ın "kim 500 bin ister" yarışmasına bile,"ya dalga geçerlerse, cümle aleme rezil olursam" diye korkumuzdan katılacağımız varsa da istemiyoruz... twitter'da birilerinin diline düşmektense, evimizde sessiz linkler tıklarız daha iyi sanırım... 

Engelleri Kaldırmak Zor Tabi!


     Belediyelere, kenti engellilerin gereksinimlerine göre dizayn etmeleri için tanınan 7 yıllık süre, nihayet7 Temmuz 2012'de doluyor derken, TBMM  tatile çıkmadan hemen önce bir kanun çıkararak 3 yıllık bir erteleme ile bu süreyi gerekli tedbirlerin alınabilmesi amacıyla 7 Temmuz 2015'e erteledi.
     Üşengeç, işini savsaklayan, bakarız, ederizcilikte hiç bir beis görmeyenler, yumurta kapıya dayanınca da "aman yetiş doktor" demişler... Böylece AKP Adana Milletvekili Mehmet Şükrü Erdinç ve Amasya Milletvekili Avni Erdemir’in verdiği kanun teklifi ile hemen önlem(!) alınmış, kafalar rahatlamış çok şükür!

Halbu ki; kısa bir süre önce 
AK Parti yönetimi, AK Partili belediyelere genelge göndererek 7 Temmuz uyarısı yapmıştı. Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi, AK Partili bin 628 belediyeye, ''eksikliklerinizi tamamlayın'' talimatı vermişti. Yalan oldu!

     7 yıl yatıp, 1 ay kala erteleme yapılarak vicdanlarının 3 yıl daha rahatlayacağı bu düzenlemede 7 Temmuz 2005 yılında Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5378 Sayılı Özürlüler Yasası’na rağmen kamu kurumları ve belediyelerin yapmayı beceremedikleri düzenlemeler şunlardı...
“Kamu kurum ve kuruluşlarına ait mevcut resmi yapılar, tüm yollar, kaldırımlar, yaya geçitleri, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel alt yapı alanları ile umuma açık her türlü özel yapılar özürlülerin erişebileceği uygun duruma getirilmesi. Büyükşehir belediyeleri ve belediyeler, şehir içi hizmetleri ile toplu taşım araçlarını özürlülerin erişebilirliğine hazır hale getirilmesi. 

beyinde hasara neden olan alışkanlıklar

medikal bilgiler veren, büyük bir tıp portalı olan medicalopedia.org da gördüğüm Biggest Brain Damaging Habits  başlığı altında, bir çoğumuzun bildiği ama belki de gözümüzün önünde durursa, ufaktan yapmaktan çekineceği zararlı alışkanlıklarımız geliyor şimdi...
bir an önce bu listeden kurtulmak ümidiyle...
1. Kahvaltı etmemek
Kahvaltı etmeyen kişiler, düşük bir kan şekeri seviyesine sahip olur. Bu durum beyin için yetersiz besin tedarik edilmesine ve sonunda beyin dejenerasyonuna yol açar.
                              
2 . Aşırı yemek
Beyin arterlerinin sertleşmesine neden olarak, zihin gücünün azalmasına yol açar.

3. Sigara içmek

Çoklu beyin büzülmesine neden olur ve Alzheimer hastalığına yol açabilir.

4. Yüksek şeker tüketimi
Çok fazla şeker proteinlerin ve besinlerin emilmesini durdurur ve dengesiz beslenmeye neden olur ve beynin gelişmesine engel olabilir.
5.Hava kirlenmesi

Beyin vücudumuzda en çok oksijen tüketen organdır. Kirli havanın teneffüs edilmesi, beyne giden oksijeni azaltır ve beynin veriminde düşüş yaratır.

komşuluk çelişkisi

alt komşumun oğlunun hayatta en çok sevdiği varlığın(!) gülben ergen olması dolayısıyla (ailesinin yanında "o annemden bile özel, o annelerin en iyisi" diyen bir çocuktan bahsediyoruz) yaşadığım şaşkınlığı bir kenara bırakırsak, aynı çocuğun (15), hayatındaki tek amacının başarılı bir tiyatrocu olmak olduğunu ve komşularına son derece saygılı ve kibarken, annesine karşı "sokak kavgasında ağıza alınmayacak sözler" söyleyen biri olmasına kulak verdiğimde, bu nasıl iş demekten alamıyorum kendimi...

banyodan istenilen havlunun hemen gelmemesinden tutun, salonun ışığının açık bırakılmasından kaynaklı kavgalara varan bit(e)meyen ve gerçek bir küfür hazinesi hissiyatı yaşatan alt komşumla yaşam mücadesi içindeyim... anne, baba ve ergen ruh ile...

bu maratonda zaman zaman anne ipi göğüslerken, baba da onlardan altta kalmıyor, oğlunu soluksuz bırakan sözleriyle tahta oturuyor. eminim ki 1 saat kadar küfürlerine maruz kalsanız cinnet geçireceğiniz bir evde çocuk ne yapsın...

evet benim de evim herkesinki gibi karbon kağıdından ve her türlü sesi(!) duymam çok olası.

bir ödün verdik, kolumuzu kaptırdık

bir kitap okuduk, hayatımız değişmedi belki ama bir ödün verdik çok şeyler gitti elimizden, içimizden... bir diyerek genelledim. gerisini siz düşünün... o kadar da bi' haber, bir o kadar da tam içinde olduğumuz halde bu denli bilgisiziz pek çok şey hakkında... düzeliriz belki zamanla...

büyük dertler, büyük sıkıntılar içindeyiz. son 10 yılı düşünüp "nereden nereye gidiyoruz"u sorguluyoruz gece gündüz... henüz yavaş yavaş dank ediyor kafamıza kimi şeyler.. muhtemelen de bir bu kadar yıl daha derdimize yanıp "ne yapacağız, ne olacağız?" diyeceğiz... ne olduğumuz, ne hale geldiğimiz belli de, beterin ne kadar daha beteri varmış bunu göreceğiz zamanla. görmek mi istiyoruz mazoşist miyiz neyiz?

bir gün gelecek; derdi, tasayı bile buralara yaz(a)mayıp, eski bilindik günlerdeki gibi, günlüklere içimizi dökmekle yetineceğiz... çocuğumuza eski güzel günlerdeki hikayelerimizi anlatacağız ağlaya ağlaya... sonra birileri o günlükleri de alıp yakacak... hatırlar bile suçlu hale getirecek bizi..

düzen değişir, düzülen değişmez. daha da geç olmadan bir şeyler yapılabilir...
henüz o kadar geç olmasa gerek...



Nikon D3200 le Güzel Çekimler


Fotografium Nikon D3200 Profesyonel Fotoğraf Makinesi Hediye Ediyor. Siz de katılın Nikon D3200, Lowepro Çanta (DSLR Video Fastpack 250 AW Sırt Çantası) ve Slik Tripod (Slik 500DX Tripod) kazanma şansı elde edin.
http://goo.gl/ciXjD?ref=149 adresini ziyaret ederek detaylı bilgi alabilirsiniz.


İpek Dünya'da Neleri Değiştirmek İsterdi?

 

“23 Nisan’da Bloglar Çocukların” projesi; UNICEF ve TOHUM OTİZM sponsorluğunda, bu yıl dördüncüsü düzenleniyor. Geçen yıl 4 Yaşındaki Batu'nun bir resmine keyifle bakmıştık.

Geçen Sene H&M ve TÜRK TELEKOM sponsorluğunda gerçekleşen 23 Nisan günü çocuklara devredilen her blog için, yardıma muhtaç çocuklara toplamda 1000 adet kıyafet bağışlanıyordu.. Durum bu sene de umarım yine aynıdır...

Bugün 1.sınıfa giden İpek'in dünyada neleri değiştirmek istediğine bir göz atalım...

değerini bilemediğimiz değerlerimiz

insan hayatının değerini bilemediğimiz, sorgularken içimizin acıdığı zamanlar var... dün, bugün ve yarın da olacak...

Çin'de şehrin ortasında, bir arabanın çarpmasından sonra, üzerinden defalarca geçen diğer araçlar ve onu görmezden gelenlerin ağzını yüzünü kırmamızın bile yetmeyeceği insanların olduğu gibi , kafamızda beliren büyük soru işaretlerimiz var... ucuz olan bir şeyler (ama pek çok şey) ve bizim bunları sırtlamaktan kaçmamız...

içimize merhamet nasıl oluyor da düşemiyor? gerçekten anlayamıyoruz... bunu anlayanlar mı bir avuç, hâla mı denk gelemedik bu tiplere, buna şaşırıyoruz...

aynıları hali hazırda pek çok varken, 2 gün evvel de Porsuk Çay'ında yaşanan bir saçmalık var... suyun belimize anca geldiği bir çayda (derin olsa ne yazar sanki), içi bokla bile dolu olsa atlayacağınız bir yerde,  boğulan 9 yaşındaki Süleyman'ı balık filesiyle tutmaya çalışıyoruz ahali.

dostluğun itiraf gecesi

bir cumartesi akşamı (14 nisan), kimi arkadaşlarla (julia, ted, coxxie diyelim) oturup, güzel bir sohbetin içindeyken, birdenbire konu 'birbirimizi neden sevdiğimize' geldi. lâf dönüp dolaştı ama nasıl geldi oralara tam kestiremedik de.

bu, pek rastlanılmayan, o anda masada olan herkes için unutulmaz bir anıydı. etekteki taşlar, birbirimizin en sevdiğimiz yanlarını ve neden insanın böyle şeylere ihtiyacı duyduğunu anlaması için döküldü, pek de güzel oldu.

bu gibi şeyleri konuşmaya başladığınızda, hayatınızda eksik olan şeylerden birinin, kesinlikle bu olduğunu ve neden bunu daha önceden yapmadığınızı sorgularken anlıyorsunuz... iş ve sosyal hayatımız boyunca o kadar stresli  koşuşturmaların içinde, çekişme ve çekiştirmelerle ömür törpülemişiz ki, bu iyi geldi gerçekten.. siz de yapın mümkün olan en kısa zamanda...

bir puzzle bin nasihatten iyidir

    
fiş almazsan daha ucuz (:
    yukarıdaki tweet'i, "belki de artık bir yapboz'un üstesinden gelebilirim ve makus puzzle talihimi altın harflerle(!) tarihe gömüp, 260 parça ile (biliyorum ayıp bana) taçlandırırım" girişimi sonrasında, yine yapamayıp,  "eeeeaaagghhh" diyerek kutusuna kaldırdığım "Mutluluğun Resmi" 'nin ardından yazdım... gerçekten olmayınca olmuyor... insanın içinde olacak bu beceri...

...

"bir nevi uyuşturucu bu, bir nevi antidepresan." dedikleri, 'zaman öldürme parçaları birliği', 'beyin deşarj icadı' puzzle'ı bir tek,  bitmiş halini şaşkınlık ve hayranlıkla seyrederken sevdiğimi farkettim...
    en yakınımda, puzzle tutkunu, sevdiceğim *3 insanın, git gide zorlu aşamalara geçişlerini imrenerek seyrederken, (250 parçadan, 3000 li 5000 li parçalara varan macera serüveni) beceriksizliğimi, "nereden başlayacağımı tam kestiremiyorum" bahanesi altından gerçekten sıyırıp, açık açık "bilmiyorum, bilemiyorum" diyerek de afişe etmekten çekinmiyorum artık...

yapamıyorum belli ki... aşağıdaki ilk ve -muhtemelen- son puzzle'ı da (üstelik sadece 260 parça) yapmayı beceremeden tekrar kutusuna kaldırmış olmam da beni benden, sizi sizden almış olabilir...

biz bize, kim buna gelsin...

neden orada olduğunu bilmediğim zamanlardan biri bu... tam anlayamadığım halinin, pişmanlık mı, pişkinlik mi olduğuna karar veremediğim o ince çizgisinde, kaçamak dövüşlerinin tam da en hararetli akşamüstüsü. sesin aslında o kadar da sıkkın değilken, nasıl oluyor da ben, bu denli hak vermeye çalışır buldum bir anda kendimi bilemedim...

......ve sen dedin oldu galiba...

sen, bu iki kişilik düşünceleri, hep bir cümlelik, hem de tek kişilik tedirginliklerin içinden çıkartmaya çabalarken, üşengeçliğine değinemediğimiz vakitsizlikler yaşadık... hak vermek adettense, adet yerini buldu şimdi...

balık burcunu 28 Şubat'a bağlayan gece

geçen seneden bir enstantane
bir 28 Şubat beybisi olarak, doğum günü hadisesinin 4 senede bir kutlanma şansızlığından bir kaç saatle kurtulduğum için kendimi şanslı hissediyorum öncelikle...

kutlama derken, öyle çılgın partiler yok zaten... iki yanaktan öpme, bir sarılıp tokalaşma, bi' kaç sırt sıvaz(!) için 4 yıl beklemek koyardı ne yalan diyeyim :)

ancak bir balık burcu olarak da "aaa balık burcu musunnn? yazııııııkkkk" diyenlerin verdiği hissiyattan, önümdeki uzun yıllar boyunca kurtulamayacağım için de,  bir garip hisler girdabındayım aynı zamanda... Rezzan Kiraz çıkıp, "hayır arkadaşlar yanlış biliyorsunuz o iş öyle değil." dese, yüreğimize sular serpilse, ne hoş olurdu...
...

SOPA (Çevrimiçi Korsanlığı Durdur Yasası)


Herkesin dilindeki bu SOPA ne menem bir şeyse, tüm Amerika ayaklandı da, ne olduğunu ve gerçekleşmesi muhtemel sonuçlarını tam anlayamamış olabiliriz ...

Gündem şampiyonu ve aynı hızla da ne var ne yoksa unutma şampiyonu olan Türkiye'de bu SOPA en fazla aba altında kalır belki de... her anlamda benzeşiyor zaten adı...  Amerika tüm dünyaya gözdağı veriyor bu yasayla... (şimdilik yasa tasarısı)



WikiPedi "Stop Online Piracy Act" başlığı için der ki:
Stop Online Piracy Act - Online Korsanlığı Durdur (SOPA), ABD Temsilciler Meclisi'nin 26 Ekim 2011'de açıkladığı yasa tasarısıdır. Yasa tasarısı, eğer kabul edilirse, Amerikan yasama kuruluşları ve telif hakkı sahiplerine internette telif hakkı ile korunan şeyleri yayınlatmama hakkı tanıyor.
Başlangıçta önerilen yasa tasarısı ABD Adalet Bakanlığı ve telif hakkı sahiplerine telif hakkı ihlali yapan siteler hakkında mahkeme kararı çıkartmak için sunulmuştu. İsteği kimin yaptığına bağlı olarak, mahkeme kararı ile sözde telif hakkını ihlal eden site ile çalışan online reklam ağları ve ödeme servislerinin arama motorlarınca listelenmesini ve ISS'lerin sitelere erişimi engellemesini isteyebilirdi. Yasa tasarısı telif hakkı bir başkasında olan içerik(ler)i 6 ay içinde 10 kere izinsiz yayınlayan yayıncıya azami 5 yıl hapis cezası öngörebilir.

tozlu heves rafları


hayatta bazen hiç bir amacının olmayışını, sadece heveslerinin içinde boğulduğunu düşünüyorum... tüm aklındakilere, tüm sevdiğin ya da sevdiğini sandığın her ne varsa herşeye, kucak dolusu bir sevgiyle yaklaştığını, sonra da kaldığı yerden, o kimi heveslerin çoktan tozlandığı rafına gittiğini düşünüyorum..

herşeyi aynı anda aynı tutku ve içtenlikle yapabilmek mümkün müdür gerçekten?! Bunun bir ara dinlenmesi, bir dur durak noktası, bir şeylerin (heves, tutku, istek vb) kırılma eşiği yok mudur acaba?

Can Bonomo -Love Me Back

2012 Eurovision şarkımız Love Me Back'i  bulamayanlar, hep dinlemek isteyenler, hiç duymayanlar için Mr. Can Bonomo'dan geliyor..

" Hey hey baby love me back today"

Can Bonomo  "Love Me  Back"

indir:
Love Me Back
Love Me Back (Karaoke Vers.)

bir yolun başlangıcı

hazır edilmeyi bekleyen 100+ şarkı
bir kenara yazıp bıraktığım sözleri, kaybetsem zerresini hatırlamayacağımdan emin olduğum notaları ve bu kenara atma alışkanlıklarını -kimi zaman muhakkak bir mazeretler zincirinin eseri olsa da- bu sefer bir kenara bırakma evresindeyim...

eğer bu, yıllar sonra gelen heves rüzgarı değil ise, belki bir kaç kişiden daha da fazlasına da evimde neler döndüğünü :) gösterebileceğim sanırım...

ner'den, nasıl, kimle, ne ile bulmacasının içinde, önce kendi üzerime düşenleri sıralayıp, ardından puzzle'ın elimizde olan ama bir türlü yerleştirmeyi beceremediğimiz parçalarını tamamlayabilme maratonuna girmeyi plânlıyorum... teşekkür ederim... sana, bana, bize...
 

Tililili Projesi - Seslendirilmiş 19 Hrant Dink Yazısı


"Biz iki nedenle çekeriz 'tililili'yi der Rakel. Biri sevincimizde, diğeri ağıtımızda." Adını Hrant Dink'in bir yazısındaki bu sözlerden alan "Tililili" projesi, 19 Dink yazısının seslendirilmesinden oluşan bir ses enstalasyonu çalışması. Aynı zamanda Hrant Dink'i daha yakından tanımak isteyenler için bir fırsat.

Dink'in öldürülmesinin ardından yayın yönetmeni olduğu Agos çevresinde bir araya gelerek üretime yönelik çalışmalarda bulunmayı amaçlayan Türkiyeli gençlerin oluşturduğu "Hadig"in ürettiği bu projede sunulan "sesli Dink yazıları" bianet'te.

Ayrıca, Hrant Dink'in "Osmanlı Ermenileri Konferansı"nda bir soruyu yanıtlarken anlattığı, sonradan "Su Çatlağını Buldu" başlığını alan "öykü"yü de kendi sesinden dinleyebilirsiniz.



dilerseniz tüm kayıtları buradan indirebilirsiniz:
ya da aşağıdaki playerdan tek tek de dinleyebilirsiniz...

atanamayan öğretmenler web platformu


 mini info:
"atanamayan öğretmenler"den biri ya da yakını iseniz, bir web platformu için fikir üretmek üzere iletişelim"...

büyük info:
atanamayan öğretmenlerimizin daha hızlı bir araya gelip iletişime geçebileceği bir portal oluşturmanın yarısındayım... (teknik anlamda bitti sayılabilir)

internet üzerinde doğru bilgiye ulaşıp gelişmeleri kullanışlı bir arayüzde takip edebilmek adına bilgileri bir havuzda toplamak daha iyi ve hızlı bir bilgi akışı sağlayacaktır...

bunu için aklınızda her ne var ise hiç ayırt etmeksizin
sercansolmaz@gmail.com  adresine e-posta gönderebilirsiniz...

eğer ankara'da iseniz programlayıp, bir araya gelip, hızlı çözümler bulabilir, yok değilseniz, web kanalı üzerinden hızlı sonuçlara varabiliriz...

ufak fikirler birikip gitgide büyüyebilir... beraber güzel şeyler yapabiliriz...

Vicky Cristina Barcelona

"ölümsüzlüğe yapıtlarımla değil, gerçekten ölmeyerek ulaşmak istiyorum" diyen komik adam Woody Allen'ın olduğunu bilmeden izlediğim "Vicky Cristina Barcelona" güzel bir İspanyol mimarisini gözler önüne seren keyifli bir 1.5 saatlik Rebecca Hall, Scarlett Johansson and Javier Bardem  filmi... Penelope Cruz da sonlara doğru işin güzel çeşnisi oluyor...

filmi izleyince; kadınların gerçekten de ne istediklerini bazen (hatta çoğu zaman) kendilerinin bile bilmekte zorlandıklarını tekrar tekrar düşünüyor insan...

aşk, sadakat, romantizm, cinsellik, ispanyol erkekleri ve evlilik üzerine kafa karıştırıcı virajlar ve sonuçlar paradoksunu izlerken keyifli anlar da yaşıyorsunuz(!)..

ya bu piyango bana da vurursa diye düşünmeden seyretmek lâzım :)

müzik iyi geliyor

-12 sıcaklığında (!) bir gündüz ve öğlesi, akşamı, gecesi, henüz plânlanamadan sona ermiş verimsiz bir gün devamı..

bazen daraltılar geliyor...
sonra sabah oluyor...
geçiyor bir süre sonra...
müzik iyi geliyor...
...
birbirimize iyice zaman tanıdık değil mi?
yeterli diye bir şey yok ama...
kifayeti az idare ederler var ve bu, bana göre idare eder şimdilik...

şu, bu, o, geçsin de bakarız...

hallederiz, bir çok şeyde olduğu gibi... bakarızların içinde en akla yakın duranı, en olası plânlarımıza ekleriz daha sonra...

zaman geçiyor... sonra o heves de geçiyor bir süre sonra...
müzik iyi geliyor...
Amber by 311 on Grooveshark

geri say ve düğmeye bas


soğuktan acıtan, keskin ve karsız bir kış Ankara'sına rengini veren bir kaç güzellikten birini gördüm bugün karşımda...  dün müydü yoksa? adını koyamadım... henüz bir ismi yok...

adı: "planlar ve benim onları gerçekleştirebilme ihtimalim" şimdilik...

yeni bir ev, yeni bir arabadan daha kolay, belki daha zor... her zaman kesitiremiyor insan...  birinin olasılığı cebindeki para, diğerininki biraz şans biraz sabır büyük ihtimalle...
 
eksik parçaların yerini bulması, bir düğmeye basınca ertelediğimiz ve bu ertelemelere mantıklı(!) onlarca bahaneler bulduğumuz zaman kaybından elimizde kalanlar büyük olasılıkla...

nadas by Feridun Düzağaç on Grooveshark
nadas'a yatırdığımız ayrı hisler, aynı hayaller vardır bazen...

en güzel hediye


 

 "DON QUIJOTE"
yeni yıla bu güzel hediye ile başladım ki; bir kitap, bir defter ve bir kalemin hayatımdaki yerini bilenler yüzümü nasıl güldüreceklerini de çok iyi biliyorlar...
Teşekkürler Duysal
 

Miguel de Cervantes Saavedra
Yapı Kredi Yayınları
şubat 2010




dipnot: yeni yıla Cem'in pek şahane kokteyli ile tam olarak aşağıdaki tweetde bahsi geçtiği gibi girizgah yaptık ki vurmadan sarhoş eden kokteyl deneyimleri için lütfen Cem'e başvurunuz... :)


bilgi girdabında boğulmadan yüzmek


"Işıl'ın bloguna 2 gün önce yazığı "Dijital hayatlarımız da zamanın içinde küçük bir nokta" yazısı ile dile getirdiği, pek güzel yazısına istinaden benim de aklımda bir iki fikir parladı..."

-çok bazen de hiç mi?

günümüzü kendi içimize hapsedip, sosyal(!) olurken, -bu durum göreceli de olsa- asosyalleşme riskini de fazlasıyla yaşamıyor değiliz... "bir iPhone'un peşinde hayatını karartanlar dizisi" bile yazılabilir belki bu durum için...

2011'in En İyi 100 Romanı

2011'in En İyi 100 Romanı


İdefix sitesi ve Sabitfikir Dergisi birlikte, 2011 yılının en iyi romanlarını seçip, Türkiye’de basılmış romanlar arasından en iyilerini bulup çıkarmak için sanat ve edebiyat insanlarıyla konuşup anket yaptılar ve sonunda böyle bir sonuca ulaştılar…


1 Az - Hakan Günday - Doğan Kitap

2 Şairin Romanı- Murathan Mungan- Metis Yayınları

3 Prag Mezarlığı- Umberto Eco- Doğan Kitap

Model'in Gençlere Kötü Örnek Olması

 Bir mail grubunda dolaşan bir mailin çok sevdiğim bir yakınım tarafından bana ulaştırılması ile haberdar olduğum bir mail paylaşımından bahsedeceğim...  *


Cihan durumu güzel özetlemiş aslında, hepsi Tim Burton yüzünden... :)

gruba düşen maili ve buna cevaben bahsi geçen yakınımın verdiği cevabı yazıyorum...

 ------------------------------------------------------------------------------------------------------
Saygıdeger kurum yetkilileri,

Sevgili arkadaslarım,
 
    Sizleri Rtük kurumunu aramanızı rica etmek icin bu maili gonderiyorum. Grup "MODEL" isimli müzik grubunun "PEMBE MEZARLIK" isimli şarkısının sözlerini şikayet etmemiz gerektigini dusunuyorum. Sarkının sozlerinin degistirilmesi bence yeterli degil cunki melodi ile sozler beyinlere birlikte işledigi icin melodiyi dinlemeleri de eski sozleri hatırlatacaktır.
 

Cici Bebe- iyi ki doğdun

2009 yılında bir hayli sansasyonel bir albümle müzik piyasasına merhaba diyen bir "Cici Bebe" var...

Tabuttaki Son Çivi müzik piyasasındaki korsanlığa bir tepki olarak boş Cd ve bandrollü olarak basılıp, müzik marketlere satış için yollandı.

1.TL ücretinde ve kendi sitelerindeki download ile indirdiğimiz parçaları cd'ye yazabiliyoruz..gayet ses getiren ve anlamlı bir tepki...

Bu albümün henüz taze bir klibi, "İyi Ki Doğdun" şarkısı da şimdi playerımda...

siz de bu grubu henüz duymadıysanız, güzel, anlamlı ve duygulu bir doğum günü  hediyesi olarak O'na bu şarkıyı armağan edebilirsiniz...

yeni twitter kullanım rehberi


 gerçi burada oturup, ahkâm kesmenin manâsı yok da, ancak yine de bir değinmek gerekebilir nelerin değiştiğine dair #newtwitter konusunda.

öncelikle belirteyim... "bu yeni twitter beni sarmadı"cılardanım ben de...


ancak yeninin de yenisi bir twitter bu. zaten daha henüz yenilemişti kendini... muhtelif zamanlarda "yenilendim ben "diye karşımıza çıkan, sonra tekar eskiye dönen, bir heyecanlı, bir şakacı platform:)
sevgilisinden ayrılıp da, psikolojik iyileştirme çalışmaları yapan genç kızlarımız gibi bir çehre değişimi, bir kendini ferahlatma çabalamaları... e olmuş az buçuk diyelim de yine de sıkıntılı zaman zaman...
inceleme:

öncelikle mobil [(ios) diğer sistemleri bilemiyorum] ve web twitter olarak ikiye ayırmak lazım olayı... 

tasarımı ekşi sözlük kullanıcılarına yabancı gelmeyecek şekilde, sol frame mantığında işliyor biraz. ülkelere göre trend olan #hashtaglar solda, sağ tarafa da bununla ilgili  tweetler geliyor...

yorumsuz

ilki google plus 'da van için rock biletinin yeraldığı bir paylaşımımdan...

isim gizlemedim... kendisi plus çevrelerimde halen duruyor. zaten... yazdıkları da tüm çevrelere açık...

ikincisi Trillian üzerinden Gtalk konuşmamızdan...

asıl enkaz içimizde

geç bir yazı oldu... taslak halindeydi şimdi toparlayıp gönderebiliyorum...


-"herkes hak ettiğini yaşar"
-"hem polise askere taş atıyorsunuz, hem de sonra yarım istiyorsunuz"
-"allahın sopası yok"
-"ilahi adalet"
 -"pkk lı olanlar geberdi"
-"allah diyarbakır a da nasip eder inşallah"
-"hakkari ve şırnak toprağın altına gömülmüştür umarım"

gibi birbirinden korkunç yorumları yaptığımız bir deprem felaketi ardından, yine de insan olduğumuzu hatırlayıp, iyi ki "şimdi kenetlenmeyeceksek, ne zaman yardım için el uzatacağız" sorusunu kendine soran büyük bir kesim var…

bırak bu işleri

kızgın olduklarını, kırgın kaldıklarını rafa kaldıramıyor insan... o raf da, o tozlu aralık da hep orada öyle durdukça, bir şekilde gücünü kuvvetini toparlayıp, vazgeçebilmeyi beceremiyor...
aynı nefesi alıp, aynı kaptan yemek yemek zorunda kaldığında bunu daha da iyi anlıyor... 

"ama gun gelecek ve ben o sesleri, o yüzleri asla yüzümde hissetmeyeceğim" dediğinde bile hep bir ihtimalin ufak bir parçasını kıyısında, köşesinde, bir yerlerde tutabiliyor... 

biz de varız

BİZ DE VARIZ…  

“Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü”nde biz erkekler olarak: 

        Kadına yönelik her türlü şiddetin;
   Acı ve ızdırap veren, yaşam hakkını tehdit eden,  temel bir insan     hakkı ihlali olduğuna,               
Toplumu derinden yaralayıp zayıflattığına, aile birliğini zedeleyip, anne ve çocuk sağlığını bozan son derece önemli bir halk sağlığı sorunu olduğuna,

Kadına yönelik şiddetin katı töre, gelenek gibi hiçbir gerekçe ile asla meşrulaştırılamayacağına inanıyoruz.

Hayat arkadaşlarımız, kardeşlerimiz, annemiz, geleceğimizi emanet ettiğimiz evlatlarımız, kadınlar, bu toplumun yarısını oluşturan erkeklerle aynı haklara sahip bireylerdir.

hızlandırılmış sevgi sunağı


kaybettiklerimin değerini onlardan henüz yoksun değilken de gayet iyi (ve fazlasıyla) biliyordum... 

en fazla "bir kez daha, bir kez daha" diye diye sarılıp sevdiğimi söyleyecek bolca vaktim olmadı belki kabul... zaten, bir kayıp ihtimali öncesi haricinde, ne zaman güzel sözlerle birini sarıp sarmaladığımı da hatırlayamıyorum...

bu, hep düşünüp de cevabını veremediğim yegane sorulardan... kimi babaların çocuklarını uyurken sevmesi gibi garip gelen bir duruma benzer bir şey sanırım... çekingenlik hep içimize işle(til)miş bir şey...

şahane eğlencemizden, kaybettiklerimize üzülmeye bazen o kadar hızlı geçiş yapıyoruz ki, gülümsememiz de yarım kalıyor, hüznümüz de... 


 kimi şeyler için, elimizden daha da fazlası gelebilse keşke...


Breathe Me by Sia on Grooveshark  

foto/elif sanem karakoç

asgari ücret bordrosuyla krediye başvurmak


çok sayılmaz belki ama asgari ücret de kazanmadığımız durumlarda, özel sektördeki bir çok işyerinde uygulanan, maaşınız ne olursa olsun şirketinizin daha az prim ödeme yolunu seçmesiyle, patronlarınızın kıçlarını eğlendirip, belki de 1-2 gecede 5000-10000 lira harcarlarken, sizin 3-5 bin lira için binbir takla atmanıza yol açan, banka yetkilisinin "kusura bakmayın beyefendi/hanımefendi maaşınız asgari ücret görünüyor, boşuna uğraşmayın size kredi çıkmaz" demesiyle de hüsranla sonuçlanacak bir girişim asgari ücret bordrosu ile kredi çekmeye çalışmak

o bordro ki her ay asgari üzerinden işlem görecek ve siz maalesef sizi kurtaracak olan o 3-5 bin lirayı göremeyeceksiniz.

Ankara'da Olup Van'a Yardım Göndermek İsteyenler



Van'ı vuran depremin ardından elimizden gelebildiğince bir şeyler yapabiliriz…

Ankara'da iseniz Van’a gönderilmek üzere, içme suyu, battaniye, kışlık giyecek ihtiyacını sağlayabilecek bir yol var...

eve dönmeliyim


tekrar okumaya başladığımı farkettim küçük notlarını… durdukları renkli düzenli klasörlerinden çıkarıp, yeniden ve yine sabahın erken saatlerine kurmaya başladım kendimi… 

sabah erkenden yatarak da kendimi kandırdığımın farkındayım...

bu olmamalıydı.. gelmemeliydi sanırım tekrar...




Mira - Eve Dönmeliyim

murphy ne demiş? ya da başkaları….

hayatın bir mavi ekranı var… güzellikler içindeki, çiçekli böcekli maviliklerden değil bu ancak... yeşili az biraz eksik görünenlerden… yaşamı bir windows gibi ele alınca anlaşılan, çeşitli kitlenmelerde hissettiğin dumurların en doğru açıklaması olan bir "sıçtın mavisi" bu…

budur konumuz...

iPad de gitar kaydetmek



bir ipad 2, bir apooge jam, bir garage band ile yapılabileceklerin mini bir trailer'ını hazırladım... kısa bir zaman sonra neyi nasıl yaptığımızın görünebileceği bir video da yayında olacak...

kayıt yaparken, video çekerken, hatta videoyu editlerken bile herşey çok eğlenceliydi...
  • iPad2 bildiğiniz üzere bir tablet bilgisayar
  • apogee jam iPad + iPhone'larda ve Mac bilgisayarlarda kullanabileceğimiz bir audio ara birimi..
  • garageband ise iPad ve Macintosh'larda kullanılabilir bir müzik kayıt yazılımı...

üç vakte kadar için kabarmış

bazen  kendimizi çok hızlı bir başkalaşıma bırakabiliyoruz...  bunu önceden kestiremiyor ve anlayamıyoruz ama o tüpün içinde hızla ilerlemekten de alamıyoruz kendimizi...

böyle zamanlarda, elini attığında ulaşabileceğin bir ilk yardım çantası olduğumu düşünüyorum. yaralarına ilk müdahaleyi yapıp, sonra da bir şey olmamış gibi beni bagajına tıktığını düşünüyorum sonra...

kabul etmesen de bu böyle, biliyorsun... olur ya bir itiraf saati yaparsan çok sevgili arkadaşlarınla bunu da bir gözden geçirirsin... o zaman hak vereceksindir...

şartlanmak şartlara bağlı

kendimi şartladığım, kimi şeyleri hep görmezden geldiğim ama şimdi o saflıklarıma gülerek baktığım günlerin acısını çıkarıyorum... 

sen de yap! 
nasıl mı?

kendini şartlayanların, olumsuzluktan ya da "ne yapalım yapacak başka bir şey yok" diyenlerin tam içinde bağdaş kurup oturarak...

bir sabah uyandım


bir sabah uyandım ve tüm nefesimin içimden çekildiğini hissettim… bunun bir anlamı olmalıydı… söyledikleri mi ? hiç bir şey olmamış gibi hayatına devam etmek isteyişleri mi? her ikisi de ya da bir çoğu daha yanında…. bilemedim şimdi hangileri olduğunu...

bir alarm çaldı ve uyandım uykumdan…. ertelenecek bir tarafı yoktu bunun… fazlasıyla geç kalınmıştı ve yeni anlıyordum günler, haftalar önce ne olacağımızı… uyanmak için bir geç kalmışlık vardı sadece.. onun idrakı da yalandan yaşanan günlerin ardından oldu...

en güzel duygularla ağustos

bir kırılma yaşıyoruz içten içe… kabalaşıyor, çirkinleşiyor ve buna pek de dur demek istemiyoruz… beceremiyoruz bu dur deme anını...

sözcüklerimizi sivriltikçe, nerelere gideceğini, ne uçlara değeceğini bilemeyip, içimizde kalan  son 1-2 kırıntı ne varsa vuruyoruz yüzler arasında...
 
bir an geliyor… hızlı hızlı zamanı geçirmeye çalıştığını farkedip, bir soğuk duş etkisinde ve aydınlık gökyüzünün altında, yanında soğuk bir bira, elinde "de profundis" le buluyorsun kendini..  için sıkıntılı, bu iyi mi kötü mü, bildiğin şeyi sorguluyorsun halâ..

internetteki yüzümüz

şimdiye dek yaptıklarımızı, kimselerin bilmemesinin  ya da bilmiyor olduğunu sanmamızın bol keseden atmayı kolaylaştırması rahatlığıyla karşılaştığımızda, bize pişkin olma gücü veren bir hissiyat var belli ki...

bir kaç saat önce şunları okudum bir profilde...

 Unfaithful (2002)


"Milletin arkasından iş çevirenler,insanın yüzüne bakıp yalan söyleyenler, kendini akıllı sanıp ipliğinin pazara çıkmayacağını düşünenler. siz bi s.ktirin gidin de ortalık boşalsın.. Dünya eminim sizsiz daha iyi bir yer olacaktır.."

afrika'ya yardım edebilmek

 bu bir ajitasyon* değil bana göre... vicdanlı yanımızı kullanıp da paramızı almaya da çalışmıyorlar...
dünyanın gerçeği ve yardım edebilme imkanımız var ise zor olmayacak bir destek kampanyası..





Diyanet İşleri Başkanlığı, 1 Ağustos’tan itibaren başlattığı bu uygulama ile bütün operatörlerden Afrika yazıp 5601’ e gönderilecek olam smsler 5 tl karşılığında olacak. 3 sms gönderince bir fitre bir iftar parası odenmiş olacaktır.
trt haberi incelemek için lütfen tıklayalım: http://bit.ly/TRTAfrikaKampanya

bazen sen, bazen biz


ben bir gece, sen son lafını söyledikten sonraki o dumur sessizliğinden kaçmak için zorladım kendimi... şimdiye dek duymadığım -muhtemelen de kimseden duymayacağım- sözcüklerini bir bir akıl tahtamda bir yerlere sığdırmaya çalıştım..

ve beceremedim sanırım..

sana ihtiyacım olabilir bir gün... sevgine, sarılmana, beni güldürmene... sevmiyor olman aşikârken sırf iyi olayım diye eski sevgini gösterebilirsin belki bana... zor günlerinde yanında olmamın bir hatırı var mı bilmiyorum... şimdi ben onlardan birini kendime hak görüyorum...

ben bazen bencilim, bazen de öyle olmamanı diliyorum...

hiç parasız, birine bir eşyanızı gönderir miydiniz?

ne zaman evdeki artık tarayıcılı bir tanesini kullandığımdan pek işime yaramayan yazıcımı, crt (tüplü) monitörümü, eskiden pek sevdiğim ama şimdi pek o tarzdan hoşlanmadığımı düşündüğüm bir albümü, eski salonuma tam olan ama artık yeni evimde o kadar da içime sinmeyen halımı ya da artık yaş itibariyle pek okumayacağım kitaplarımı görsem, kime versem, ne etsem diye düşünmüşümdür hep...

facebook'ta, twitter'da yazsam, ücretsiz veriyorum diyeceğim bir şeyin altına garip bir psikolojiye bürüneceğinden kimse ben isterim diyemeyecektir... bir koltuğa 100 lira yaz herkes üşüşür ama ücretsiz veriyorum de bir garip bakar... 

ankara sevilmez, ankaradakiler sevilir


bir gün bir yazı yazdım, hayatım değişti;

"11 kasım 2005 antalya - ankara otobüs bileti "

şimdi sene 2011...  zamanı geldi...

hadi gidelim o zaman... pılı pırtıyı toparlayıp, tek bir cümle bırakıp ardımıza gidelim...

"hoşçakal" bir veda cümlesiyse, veda etmeyelim de etiketleyelim tek tek ankara'yı bize anımsatan kim varsa mark zuckerbergin havuzunda, öyle gidelim...

konur savaşları ve eli sopalı zabıtalar

avea'nın içine kaçan işportacıya atılan sandalye, kalas ve koca bir masa var

biber gazı nasıl kullanılır(?!)
ankara'da, vaktiyle maltepe pazarı kapatıldığı için yerlerinden olan, akabinde İ. Melih Gökçek'in de "o zaman akşamları konur sokakta, karanfil sokak'ta tezgah açsınlar" diyerek yüreklendirdiği işportacıların tezgahlarını kaldırmak için konur sokağa gelen Çankaya Belediyesi Zabıtaları, tam teşekküllü (!) müdahaleye hazır olmakla birlikte, "Halkçıyız Biz, Halkçı" diye bas bas bağıran Çankaya'nın adamları olarak da gayet bir ironi içinde çalışmaya başladılar...

seni anlıyorum


aynı yılın aynı saati, aynı dakikası henüz birbirimizi tanımadan benzer acıları farklı hallerde çekmiş(!) olmamız, birbirimize daha bir anlayışla yaklaşmamızı, yakınlaşmamızı sağlardı ama birbirimizi anlayabilmek için henüz çok erken... bu da bir gerçek...

dünya dönüyor oldukça, birileri hep yanlış zamanlarda, ne hikmetse o yanlış insanların içinde olup, bilmeden belki de yanından geçen bir adamın yıllarca karşılıksız sunabileceği bir sevgiden mahrum kalacaktı ya da pek sevgili kadın, elini artık tutamadığı adamın yüzünü binbir yüzde arayacaktı...

google plus davetiyeleri ve merak edilenler


google'ın yakın zamandaki buzz ve wave  projeleriyle başarısız olması ardından, artık kesin sonuç alınacağı beklentisiyle facebook'a rakip (!) gösterilen, 31 temmuz 2011'da resmi olarak devreye girecek "Google Sosyal Paylaşım Platformu" "Google Plus (google +)" yeni özellikleriyle ilgi çekmeye çalışırken bir yandan da nasıl davetiye alırım derdine düşmemize yol açtı...

gmail hesabınıza entergre olacak bir sistem olduğu için "Google Mail" inizle birlikte kullanabileceğimiz bir hesap olduğunu belirteyim...

ayrıca android sistemli cihazlarımızda kendine has bir uygulaması var iken diğer platformlarda henüz mobil sayfadan ulaşılabiliyor.. bu da bir google'ın kendi ürünlerini sevmesi olarak adlandırılabilir. ancak iphone developer'lar tabi ki durmayacaktır..

nedir Bu Google + ?
uzun uzun anlatımlardan evvel kısa özeti şöyle gibi;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...