Güncel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Güncel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kafede Otururken Bile Bitirebileceğiniz 130 Sayfa Altı 22 Kısa ve Muhteşem Kitap

Aynen başlıktaki gibi. Kafe’de, parkta, hatta sıkışık trafikte bir solukta okuyup bitirebileceğiniz ve hayatınıza değer katacak kitaplar bunlar. Kısa kitap derdinde değilsiniz ama çabucak okuyup bitirme isteğindesiniz. Yine doğru yerdesiniz.
Biliyoruz, kimsecikler kitap okumuyor. Kitap okumanın tadı unutuldu. Sosyal medyanın en büyük kötülüğü bu oldu. Sosyal medya sayesinde meşgale sahibi gibi görünüyoruz, zaman geçiriyoruz ve işin garibi okuyor gibi de oluyoruz. Kendimizi kandırmayalım. O okuma başka bir okuma, kitap okuma başka bir okuma. Haydi, bu güzel havalar şerefine şu minik kitaplardan birini çantaya – cebe atalım, papatya kokulu bir parkta, ya da önü açık bir Kafede hayatımıza misler gibi yeni renkler katalım. Kitaplarımızın bazısı sadece 40, bazısı 90, bazısı 100 sayfa. Ama başlıktaki gibi hepsi 120 sayfa altında.
Hesabınızı yapın. 100 sayfalık bir kitap ortalama 2 saatte okunur. Tabi bu sayı kişiye göre değişir. 2 saat cep telefonu mıncıklamak yerine, başka dünyalara şöyle bir gidip gelmek hoş olmaz mı?

Mesela…

Dünyanın Sonundaki Dünya – 110 sayfa – Luis Sepulveda

dunyanin sonundaki dunya
Belki denk gelmişsinizdir bu hafta İngiltere’nin Norfolk kenti yakınlarında 4 ispermeçet balinası karaya vurdu. Drone ile çekilen üzücü ve çarpıcı görüntülerin altında balinaların midelerinden çıkan poşetlerden bahsediliyordu. İşte “Dünyanın Sonundaki Dünya” içinde bulunduğumuz bu gibi korkunç durumlar ışığında ilerliyor.
“Aşk Romanları Okuyan İhtiyar” adlı romanıyla tanıdığımız Luis Sepulveda, Türkçeye çevrilen ikinci romanı olan “Dünyanın Sonundaki Dünya” da günümüzdeki balina katliamını konu ediyor. İnsanoğlunun her türlü teknolojik ve parasal desteğini arkasına almış acımasız ve açgözlü bir balina avcısı Japon kaptana karşı hayatını denize ve oradaki yaşama adamış yaşlı bir kaptanın hikayesi. Aynı zamanda çağımızın en güçlü çevreci kalemlerinden birinden gelen bir umut mesajı. Bir solukta okuyup bitireceksiniz.

Satranç – 71 sayfa – Stefan Zweig

satranc zweig
Almanca’nın en güçlü isimlerinden Zweig’ı tanımak için biçilmiş kaftan. Soluk kesen bir maceraya Nazi döneminin karanlığı fon oluyor. Stefan Zweig’ın Brezilya’da sürgündeyken yazdığı ve Şubat 1942’deki intiharından birkaç ay önce tamamladığı Satranç, rastlantı sonucu eline geçirdiği bir kitapla satrancın inceliklerini öğrenerek bu oyunu bir tutkuya dönüştüren ve giderek bu tutku yüzünden beyin hummasına yakalanan Dr. B.’nin öyküsü. Dediğimiz gibi Zweig’ı herkes bilmeli okumalı. Satranç bu yolun en kısa ve en sürükleyici fırsatı.

2015'ün En iyi 50 Romanı



İdefix sitesi ve Sabitfikir Dergisi birlikte, 2015 yılının en iyi romanlarını seçip, Türkiye’de basılmış romanlar arasından en iyilerini bulup çıkarmak için sanat ve edebiyat insanlarıyla konuşup anket yaptılar ve sonunda böyle bir sonuca ulaştılar…

Ben de romanlar hakkında fikir vermesi için Tanıtım Bültenlerini de ekleyerek listeledim.

Bu elli romanın kimler tarafından seçildiği ile ilgili bilgi ise yazının sonunda.

Az da olsa bir şeyler okumadan gününüzü bitirmeyin.

Bol kitaplı günler.


50 ROMAN NASIL SEÇİLDİ:

Kasım 2014 ile Kasım 2015 tarihleri arasında yayımlanmış 50 romanı, 56 isim belirledi. Herkes kendi 10 kitabını önerdi ve ortaklıklar üzerinden, ortaya bu liste çıktı. Yani seçicilerin her biri, tüm listeden sorumlu değil. Hatta, belki de, bir seçicinin hiç mi hiç beğenmediği bir kitap bu listeye en tepeden girmiş olabilir. Ne ki, bu bizim gözümüzde, kaçınılması gereken bir durum değil.


1.  Kafamda Bir Tuhaflık
Orhan Pamuk
Yapı Kredi Yayınları 
14,30 TL (KDV Dahil)






Kafamda Bir Tuhaflık hem bir aşk hikâyesi hem de modern bir destan. Orhan Pamuk'un üzerinde altı yıl çalıştığı roman, bozacı Mevlut ile üç yıl aşk mektupları yazdığı sevgilisinin İstanbul'daki hayatlarını hikâye ediyor. 1969 ile 2012 arasında, kırk yılı aşkın bir süre Mevlut, İstanbul sokaklarında yoğurtçuluk, pilavcılık, otopark bekçiliği gibi pek çok iş yapar. Bir yandan sokakların çeşit çeşit insanla dolmasını, şehrin büyük bölümünün yıkılıp yeniden inşa edilmesini, Anadolu'dan gelip zengin olanları izler; diğer yandan ülkenin içinden geçtiği dönüşümlere, siyasi çatışmalara, darbelere tanık olur. Onu başkalarından farklı kılan şeyin, kafasındaki tuhaflığın kaynağını hep merak eder. Ama kış akşamları boza satmaktan ve sevgilisinin aslında kim olduğunu düşünmekten hiç vazgeçmez. Aşkta insanın niyeti mi daha önemlidir, kısmeti mi? Mutluluk veya mutsuzluğumuz bizim seçimlerimize mi bağlıdır, yoksa bizim dışımızda mı gelişip başımıza gelirler? Kafamda Bir Tuhaflık bu sorulara cevap ararken aile hayatıyla şehir hayatının çatışmasını, kadınların ev içlerindeki öfke ve çaresizliklerini resmediyor. (Tanıtım Bülteninden)

2.  Uzun Yürüyüş
Ayhan Geçgin
Metis Yayıncılık 
11,25 TL (KDV Dahil)

"Nedir bu, dedi kendi kendine, tüm bu olup bitenler nedir, niçin buradayım, niçin hâlâ yaşıyorum? "Belki, diye düşündü, bir kazazedeyim, batan bir gemiden kurtulan son kişiyim. Ama bu dağlarda deniz yok. O zaman, dedi, belki gemisi batmış Nuh'um ben. Gemim selde dağlara çarpıp parçalandı, eşim, çocuklarım, kardeşlerim, hayvanlarım, hepsi öldü gitti. Felaketten bir işaret kalsın diye geride bir tek ben kaldım." Yola çıkarken bedeninin bir soğan zarı gibi tek tek soyulacağını sanan ama aksine bir ağaç kütüğü gibi kat kat kabuk bağlayan, katılaşan bir kahraman. İnsan sesinin olmadığı, işitilmediği bir yere ulaşmak için ülkeyi bir uçtan diğerine kat ediyor. Hiçbir şey arzu etmiyor sanki, hiçbir şey talep etmiyor. Böyle bir varoluş mümkün olabilir mi? Uzun Yürüyüş Ayhan Geçgin'in dördüncü romanı. (Tanıtım Bülteninden)

bir gezi parkı vicdanı







en apolitik insanların bile sonunda, belki de kendilerini zorlaya zorlaya, olan bitene kayıtsız kalamadıklarından ortaya çıkan bir farkındalıkla susmamaya başlamaları gururla yaşadığımız bir şey...

çocuklarımıza, kardeşlerimize, yeni doğan yeğenlerimize gururla anlatabileceğimiz "evet bir sıkıntı vardı, biz de olabildiğince canımızı dişimize takıp direnmeyi öğrendik, kazanmaya çalıştık, öylece bakıp, durmadık" diyebileceğimiz, her ne kadar karartılmaya çalışılsa da, bembeyaz, gururlu günler yaşadık. 


bu çocuklar boş yere ölmediler, kimse boş yere direnmedi. göremediklerimiz, hissedemediklerimiz, anlamaya çalıştığımız ama yeterince idrak edemediklerimiz oldu. vicdan muhasebesinden bî haber olanlarımız da anlamsızca kötü sırıtışlarını gösterdiler bize.


beyinde hasara neden olan alışkanlıklar

medikal bilgiler veren, büyük bir tıp portalı olan medicalopedia.org da gördüğüm Biggest Brain Damaging Habits  başlığı altında, bir çoğumuzun bildiği ama belki de gözümüzün önünde durursa, ufaktan yapmaktan çekineceği zararlı alışkanlıklarımız geliyor şimdi...
bir an önce bu listeden kurtulmak ümidiyle...
1. Kahvaltı etmemek
Kahvaltı etmeyen kişiler, düşük bir kan şekeri seviyesine sahip olur. Bu durum beyin için yetersiz besin tedarik edilmesine ve sonunda beyin dejenerasyonuna yol açar.
                              
2 . Aşırı yemek
Beyin arterlerinin sertleşmesine neden olarak, zihin gücünün azalmasına yol açar.

3. Sigara içmek

Çoklu beyin büzülmesine neden olur ve Alzheimer hastalığına yol açabilir.

4. Yüksek şeker tüketimi
Çok fazla şeker proteinlerin ve besinlerin emilmesini durdurur ve dengesiz beslenmeye neden olur ve beynin gelişmesine engel olabilir.
5.Hava kirlenmesi

Beyin vücudumuzda en çok oksijen tüketen organdır. Kirli havanın teneffüs edilmesi, beyne giden oksijeni azaltır ve beynin veriminde düşüş yaratır.

İpek Dünya'da Neleri Değiştirmek İsterdi?

 

“23 Nisan’da Bloglar Çocukların” projesi; UNICEF ve TOHUM OTİZM sponsorluğunda, bu yıl dördüncüsü düzenleniyor. Geçen yıl 4 Yaşındaki Batu'nun bir resmine keyifle bakmıştık.

Geçen Sene H&M ve TÜRK TELEKOM sponsorluğunda gerçekleşen 23 Nisan günü çocuklara devredilen her blog için, yardıma muhtaç çocuklara toplamda 1000 adet kıyafet bağışlanıyordu.. Durum bu sene de umarım yine aynıdır...

Bugün 1.sınıfa giden İpek'in dünyada neleri değiştirmek istediğine bir göz atalım...

değerini bilemediğimiz değerlerimiz

insan hayatının değerini bilemediğimiz, sorgularken içimizin acıdığı zamanlar var... dün, bugün ve yarın da olacak...

Çin'de şehrin ortasında, bir arabanın çarpmasından sonra, üzerinden defalarca geçen diğer araçlar ve onu görmezden gelenlerin ağzını yüzünü kırmamızın bile yetmeyeceği insanların olduğu gibi , kafamızda beliren büyük soru işaretlerimiz var... ucuz olan bir şeyler (ama pek çok şey) ve bizim bunları sırtlamaktan kaçmamız...

içimize merhamet nasıl oluyor da düşemiyor? gerçekten anlayamıyoruz... bunu anlayanlar mı bir avuç, hâla mı denk gelemedik bu tiplere, buna şaşırıyoruz...

aynıları hali hazırda pek çok varken, 2 gün evvel de Porsuk Çay'ında yaşanan bir saçmalık var... suyun belimize anca geldiği bir çayda (derin olsa ne yazar sanki), içi bokla bile dolu olsa atlayacağınız bir yerde,  boğulan 9 yaşındaki Süleyman'ı balık filesiyle tutmaya çalışıyoruz ahali.

Can Bonomo -Love Me Back

2012 Eurovision şarkımız Love Me Back'i  bulamayanlar, hep dinlemek isteyenler, hiç duymayanlar için Mr. Can Bonomo'dan geliyor..

" Hey hey baby love me back today"

Can Bonomo  "Love Me  Back"

indir:
Love Me Back
Love Me Back (Karaoke Vers.)

atanamayan öğretmenler web platformu


 mini info:
"atanamayan öğretmenler"den biri ya da yakını iseniz, bir web platformu için fikir üretmek üzere iletişelim"...

büyük info:
atanamayan öğretmenlerimizin daha hızlı bir araya gelip iletişime geçebileceği bir portal oluşturmanın yarısındayım... (teknik anlamda bitti sayılabilir)

internet üzerinde doğru bilgiye ulaşıp gelişmeleri kullanışlı bir arayüzde takip edebilmek adına bilgileri bir havuzda toplamak daha iyi ve hızlı bir bilgi akışı sağlayacaktır...

bunu için aklınızda her ne var ise hiç ayırt etmeksizin
sercansolmaz@gmail.com  adresine e-posta gönderebilirsiniz...

eğer ankara'da iseniz programlayıp, bir araya gelip, hızlı çözümler bulabilir, yok değilseniz, web kanalı üzerinden hızlı sonuçlara varabiliriz...

ufak fikirler birikip gitgide büyüyebilir... beraber güzel şeyler yapabiliriz...

2011'in En İyi 100 Romanı

2011'in En İyi 100 Romanı


İdefix sitesi ve Sabitfikir Dergisi birlikte, 2011 yılının en iyi romanlarını seçip, Türkiye’de basılmış romanlar arasından en iyilerini bulup çıkarmak için sanat ve edebiyat insanlarıyla konuşup anket yaptılar ve sonunda böyle bir sonuca ulaştılar…


1 Az - Hakan Günday - Doğan Kitap

2 Şairin Romanı- Murathan Mungan- Metis Yayınları

3 Prag Mezarlığı- Umberto Eco- Doğan Kitap

Model'in Gençlere Kötü Örnek Olması

 Bir mail grubunda dolaşan bir mailin çok sevdiğim bir yakınım tarafından bana ulaştırılması ile haberdar olduğum bir mail paylaşımından bahsedeceğim...  *


Cihan durumu güzel özetlemiş aslında, hepsi Tim Burton yüzünden... :)

gruba düşen maili ve buna cevaben bahsi geçen yakınımın verdiği cevabı yazıyorum...

 ------------------------------------------------------------------------------------------------------
Saygıdeger kurum yetkilileri,

Sevgili arkadaslarım,
 
    Sizleri Rtük kurumunu aramanızı rica etmek icin bu maili gonderiyorum. Grup "MODEL" isimli müzik grubunun "PEMBE MEZARLIK" isimli şarkısının sözlerini şikayet etmemiz gerektigini dusunuyorum. Sarkının sozlerinin degistirilmesi bence yeterli degil cunki melodi ile sozler beyinlere birlikte işledigi icin melodiyi dinlemeleri de eski sozleri hatırlatacaktır.
 

Ankara'da Olup Van'a Yardım Göndermek İsteyenler



Van'ı vuran depremin ardından elimizden gelebildiğince bir şeyler yapabiliriz…

Ankara'da iseniz Van’a gönderilmek üzere, içme suyu, battaniye, kışlık giyecek ihtiyacını sağlayabilecek bir yol var...

afrika'ya yardım edebilmek

 bu bir ajitasyon* değil bana göre... vicdanlı yanımızı kullanıp da paramızı almaya da çalışmıyorlar...
dünyanın gerçeği ve yardım edebilme imkanımız var ise zor olmayacak bir destek kampanyası..





Diyanet İşleri Başkanlığı, 1 Ağustos’tan itibaren başlattığı bu uygulama ile bütün operatörlerden Afrika yazıp 5601’ e gönderilecek olam smsler 5 tl karşılığında olacak. 3 sms gönderince bir fitre bir iftar parası odenmiş olacaktır.
trt haberi incelemek için lütfen tıklayalım: http://bit.ly/TRTAfrikaKampanya

konur savaşları ve eli sopalı zabıtalar

avea'nın içine kaçan işportacıya atılan sandalye, kalas ve koca bir masa var

biber gazı nasıl kullanılır(?!)
ankara'da, vaktiyle maltepe pazarı kapatıldığı için yerlerinden olan, akabinde İ. Melih Gökçek'in de "o zaman akşamları konur sokakta, karanfil sokak'ta tezgah açsınlar" diyerek yüreklendirdiği işportacıların tezgahlarını kaldırmak için konur sokağa gelen Çankaya Belediyesi Zabıtaları, tam teşekküllü (!) müdahaleye hazır olmakla birlikte, "Halkçıyız Biz, Halkçı" diye bas bas bağıran Çankaya'nın adamları olarak da gayet bir ironi içinde çalışmaya başladılar...

batu bugün bir resim yaptı bize





23 Nisan’da Bloglar Çocukların” projesi; UNICEF ve TOHUM OTİZM sponsorluğunda, H&M ve TÜRK TELEKOM katkılarıyla bu yıl üçüncüsü düzenleniyor.

23 Nisan'da bloglarımızı küçük kardeşlerimize bırakarak H&M, 23 Nisan günü çocuklara devredilen her blog için, yardıma muhtaç çocuklara toplamda 1000 adet kıyafet bağışlıyor..

Engelleri Kaldırmak Kolay mı?

engelleri kaldır projesi; "kalbini engelleme, engelleri kaldır" sloganı ile her türlü siyasi ideoloji ve dünya görüşünün üstünde bir değer olarak kabul ettiği insan haklarına yönelik ihlal sorunlarının kaynağına ilişkin farkındalığı geliştirmek ve somut çözüm önerilerini uygun yöntem ve stratejilerle kalıcı şekilde hayata geçirmektir.*


Rodin Alper Bingöl'ün farkına varmamız gereken -şu an olduğundan daha da çok- önemli bir konuya yaklaşımındaki hassasiyeti, engellerikaldir.com kurucusu olarak bu öncü hareket girişimini tüm içtenliğimizle tebrik ve takdir ediyoruz ülke olarak...

Haberi olmayanlar da aşağıdaki alıntı metni okuyarak  fikir sahibi olabilir ve eşe dosta, konuya hassasiyeti olup, proje hakkında bilgisi olmayanlara yönlendirilebilir...

"Her şey “insan” olmakla başlar. Hepimiz aynı şekilde doğduk, aynı şekilde doyduk, çocuk olduk. Sonra büyüdük, olduk. Kadın ve erkek olduk. Yaşlı ve genç. Özgür ve tutuklu. Siyah ve beyaz. Farklı sıfatlar verildi her birimize: uzun, kısa, şişman, güzel, çirkin, “engelli” olduk. Eşit olamadık bir tek. Hani herkes eşitti hayatta?! Neden bazıları daha eşittir ki bu hayatta!

..





Sen… Sokağa çıktığında kaç tane engelli ile karşılaşıyorsun? Karşılaştığında ne düşünüyorsun? Bir şey düşünüyor musun? Türkiye nüfusunun yüzde kaçı engelli biliyor musun? Sokakta bir engelli görmek için kaç engelin var farkında mısın? Peki onların nasıl yaşa(yama)dıklarının?

Büyüdüğünde kim olursan ol, ne yaparsan yap eşit yaşamak için çalışan insanlar var burada! Her insanın birçok engeli ve bir kalbi var. Kalbini engelleme, engelleri kaldır!

Eğer sen de insan olmayı önemsiyor, “bir engel de ben olmayayım” diyorsan;

http://www.engellerikaldir.com ‘a girerek destekleyenlere kendi adını ekleyerek hassasiyetini gösterebilir, facebook grubuna tüm listeni davet edebilir, msn iletine web site adresini yazabilir, blog veya sahip olduğun mecralarda  konuya yer verebilir, konu hakkında fikir ve önerilerini e-posta gönderebilir, sponsor olabileceğini düşündüğün tanıdıklarına konuyu paylaşabilirsin.

Gün gelecek, herkes önce “insan” olacak…


Engelleri Kaldır Hareketi

www.Engellerikaldir.com

*:ekşi sözlük:talking head

you are not alone



Geçmişinde diskjokeylik*1 yapan abimin, vakti zamanında bir dünya kaset ile, plak ile haşır neşirliğinden dolayı, devamlı suretle evde bir yabancı müzik dinlenmesi olayı vardı. Plaklar döner, kasetler başa sarılırdı . Tabi o zamanlar cd'ler tek tük, herşey en sevdiğimiz analog tadında, en lezzetli halindeydi . Ama ben en çok Michael Jackson'u bilirdim... Hatta diğerlerinden tanımadıklarım olduğu zamanlar "abi maykıl koysana!!!" diye bağırınırdım.. Onu da bizden zannederdim. Sorsam şimdi hatırlamaz gerçi bu anekdotu :) "HIStory" albumunun kapağını ilk gördüğümde "aa cidden o heykeli yapmışlar mıdır?" diye sormuştum kendi kendime hatta :)

Sonraları bir insan gibi gelmemeye başladı bu adam bana, ortaokul yıllarından sonra... Zilyon tane arkadaşımdan kimse hiç bir konserine gitmemiş, yüzünü görmemişti. Konser ve albumler için programlanmış özel üretim biriymiş liğinden olsa gerek paronayalarımla içimizden ama "yok" biri gibi duruyordu... Gerçi ne La Toya'yı , ne Janet'i gören de yoktu ya ... Öyle biri varmış da dünyanın bir ucunda bir şeyler yaparmış tadındaydım ben hep... DisneyLand'dan bir karaktermiş gibi ya da... Birileri bir mekanizma ile yaratmış , sonra da t-800*2 gibi artık miyadın doldu hadi bakalım "astalavista bebeğim" diyeceklermiş gibi. Gerçek sanmıyordum hiç bir zaman. Sonraları Slash'ı gördük öğrendik de kafada şekillendi kimi şeyler... (çocukluk işte :)
Zaten görebileceğim umudunun %1 bile olmadığı bir yaşantıda gitti...


Şimdi moonwalking'in en güzelini sen yapmışken, yerlere kadar eğilip dizini kırmadan şarkı söylemenin en keyiflisini senin konserinde izlemişken ne yapalım biz şimdi? Kimi izleyelim Michael Bro!

şimdi kimde sahne sırası...
show must go on...


You Are Not Alone, MJ'ın 1995 çıkışlı yarı toplama albümü HIStory'den çıkan 2. şarkıdır. Şarkı, Epic Records tarafından yayınlanmıştır. Şarkının yapımcılığını R. Kelly üstlenmiştir. Şarkı ABD listelerinde 1 numaraya kadar çıktığı gibi, tarihte, bu listede girdiği ilk haftada 1 numaraya çıkan ilk şarkıdır.


*1: dj: gecenin ve önündeki kalabalığın nabzından sorumlu adamlar. çaldığı mekandaki herşeyin gelişimini etkileyen pikaplar ve bilimum cihazlardan müzik yapan kişiler... dışardan çok kolay gözüken, içerden de bi o kadar zor zahmetli ve pahalı meslek..
*2:
t800: terminator serisinin arnold schwarzenegger tarafindan canlandirilan emektar robotu.. yari biyolojik yari mekaniktir...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...