kendini kandırmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kendini kandırmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

kendimizi kandırabilirsek, yenilmez oluruz

aşık olmaya bile vaktimiz yoksa,
neden yaşıyoruz ki?
hepimiz, içinde hayat olmayan bir hayatı seçmeye zorlanan sözde bireyleriz. zamana, zamanın bu şartlarına ve getirdiklerine katlanıp katlanamayacağımızı bilemeden, hızlı bir sürece dahil olup yaşamak zorundayız. kâh aklımız başımıza gelip hemen sıyrılabilme gücündeyiz, kâh içine çekildiğimiz kaos ne varsa gittiği yere kadar, gözümüz kapalı gidebilme cesaretindeyiz.

insanız ve tüm hissedilebilir duyguları çok hızlı, gelip geçici, delip geçici yaşıyoruz ve kendimizi dışarıdan görebilmeyi, en bize gereken şeyken, unutuveriyoruz. ne kadar yaş aldık diye, ne kadar gerilerde kaldık diye aynamıza bakmayı es geçiyoruz. üzerimize çöken bir ağırlığı, üzerimize oturan koca bir fili ne kadar kaldırabileceğimizi hesaplamayı unuttuğumuz gibi. 




varsa yoksa kendimiz

kendi kendime zorunlu bir köşeye cekilmişlik peşindeyim daha çok. tam olarak bu.

kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan kendi rızamla üzülmeyi seçmiş de olabilirim.

kim bilir?

herkesin derdi kendine büyük diye, kimsenin derdini doğru düzgün anlatamadığı saçma sapan bir memlekette yaşıyoruz. birimiz diğerinin derdini, kendi konuşma sırasının gelmesini beklediği için dinliyor. önemsediğinden değil!

halbuki hepimizin esaslı cümleleri, etkisi bizi yatağa mıhlayacak sivri dilleri vardı.


korka korka ses, söz çıkaramaz da olduk zaten bir süre sonra.

utanmadan bir de ''onu bırak da, asıl benim başıma ne geldi biliyor musun?'' dedik az evvel dostumuzun hayatını değiştiren hikayesini zerre umursamadığımızı hissettire hissettire..

biz, dinlemeyi de beceremediğimiz gibi, birbirimizi anlamayı da pek bilemedik. bunu bir doğru paylaşım yolu olarak seçemedik işte.

şimdi şans eseri, yıkmamız gereken mühim pek cok şeyi alt edip, birbirimize sarılabilirsek şayet, alırız belki derdi kederi birbirimizin sırtından.

hayat bize, bizim birbirimize oldugumuz kadar dost değil işte.
ne yapalım?

internetteki yüzümüz

şimdiye dek yaptıklarımızı, kimselerin bilmemesinin  ya da bilmiyor olduğunu sanmamızın bol keseden atmayı kolaylaştırması rahatlığıyla karşılaştığımızda, bize pişkin olma gücü veren bir hissiyat var belli ki...

bir kaç saat önce şunları okudum bir profilde...

 Unfaithful (2002)


"Milletin arkasından iş çevirenler,insanın yüzüne bakıp yalan söyleyenler, kendini akıllı sanıp ipliğinin pazara çıkmayacağını düşünenler. siz bi s.ktirin gidin de ortalık boşalsın.. Dünya eminim sizsiz daha iyi bir yer olacaktır.."

görsel yanılgı, algısal hata

kendimizi kandırdığımız bir nokta olduğunu düşündünüz mü hiç... gece yarısı 2'den sonra gelen bir dürtüyle...

sanal sohbetlerin, gırla giden smslerin ardında, elde kalanın aslında yalnızca 10 dakikaya sığdırılabilecek kadar sohbetlerin, gerisinin kuru laf salatalarının olduğunu farkedebilmek zor mudur şu zamanda? yüklemi, öznesi karman çormanlaştırılarak bir şeyler yapılmaya çalışıldığını saatler boyu... onca "q klavye" çalışmasının, "ışığı, efekti çoktan hazır edilmiş bir minik kamera"nın, birer görsel yanılgı, algısal hata olduğunu...

ner'den başlayıp nereye gideceğini az çok kestirdiğiniz ama "ne alakası var" larla bezenip, dile gelen tüm fırsatlarda; "ben marjinalim, ben farklıyım" takıntılarıyla cezbeden taraf olarak, "tüm ülke puanları"nı kesenize doldurup herkes gibi sıradan olunduğunu...

kendinize şöyle bir baktığınızda "kendini kandırım ne zamandır prim yapıyor web alemlerinde?" diye sorsanız, cevabını yine aynı doğru olmayan hallerde mi cevaplarsınız...

en süslü cümleyi kuran 1.cilik ödülünü alır(!) adlı, tadı belirsiz yarışmadan kaç dönem daha sıkılınmayacak acaba?

en zeki halinizi, en aptal oyunlarla tüketip, en mutlu olma zamanını, en boşa harcama benciliğine ne zaman bir son vereceksiniz...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...