değerini bilemediğimiz değerlerimiz

insan hayatının değerini bilemediğimiz, sorgularken içimizin acıdığı zamanlar var... dün, bugün ve yarın da olacak...

Çin'de şehrin ortasında, bir arabanın çarpmasından sonra, üzerinden defalarca geçen diğer araçlar ve onu görmezden gelenlerin ağzını yüzünü kırmamızın bile yetmeyeceği insanların olduğu gibi , kafamızda beliren büyük soru işaretlerimiz var... ucuz olan bir şeyler (ama pek çok şey) ve bizim bunları sırtlamaktan kaçmamız...

içimize merhamet nasıl oluyor da düşemiyor? gerçekten anlayamıyoruz... bunu anlayanlar mı bir avuç, hâla mı denk gelemedik bu tiplere, buna şaşırıyoruz...

aynıları hali hazırda pek çok varken, 2 gün evvel de Porsuk Çay'ında yaşanan bir saçmalık var... suyun belimize anca geldiği bir çayda (derin olsa ne yazar sanki), içi bokla bile dolu olsa atlayacağınız bir yerde,  boğulan 9 yaşındaki Süleyman'ı balık filesiyle tutmaya çalışıyoruz ahali.

mesafe yetmediğinde bir ipin ucuna elbise askısı bağlayıp, yüzüne, vücüduna gelirse zarar verip vermeyeceğini bile düşünmeden üzerine fırlatarak, cahilliklere yenilerini ekliyoruz... her şeyi yapıyorsun da beline anca gelen bir suya girmeye mi çekiniyorsun be adam!





kıyafetin mi ıslanır, pantolonun kıçına mı yapışır diye yapmıyorsun bunu? 800 metre sürüklenen bir çocuğu mu avlamaya çalışıyorsun? yoksa gerçekten üzerinde bir mahalle baskısı var da, sırf bir şeyler yapmış olayım da geçiştireyim mi diyorsun? 

oradaki polislere lafım yok sadece. kameraya çekenden, "ah vah" diyen tiplere kadar hepsi aynı iğrençlikteler; ama götü göbeği salmış, 10 metre koşsa kalbi boğazından fırlayacak adamların bir tek sınavı geçerek polis olmalarının yetmeyeceği bir dünya lazım bize gerçekten... yolda sara krizi geçirmiş bir adamı görünce, yolunu değiştirmeyen insanlık lazım bize...

bir köpek, bir kedi bile suya yavrusu düştüğünde peşinden düşünmeden atlarken, biz o hayvanlar kadar bile duyarlı olamıyoruz ya, kıçlarını yalamamız gereken birilerinden biri olmadıkça o mağdurlar ve bize çıkarı dokunmadıkça, etliye sütlüye karışmıyoruz ya; bir of çeksek, karşıki dağlar yıkılır...


en iyisi St. Bernard'lardan kurtarma, tekirlerden şefkat timi oluşturalım artık... Hem adam gibi(!) değerimiz bilinir, hem de acısız, işkencesiz bir hayat süreriz belki...

sonuç olarak bu küçücük yavrucağız komada ve akıbeti belirsiz...

O'nu kurtaran ise  işten eve giderken, çayın kenarında duyfduğu çığlıklar üzerine durumu farkedip de suya atlayarak kurtaran Özkan Özyavuz diyor ki:
Akşamüstü işten geliyordum. Köprüden karşıya geçmek için bekledim. Çığlık atan kadınların sesini duydum. 'Çocuk boğuluyor' diye bağırıyorlardı. Bisikletimle hızlı bir şekilde geldim. Polis arkadaşlar çocuğu balık filesi ile kurtarmaya çalışıyordu. Ben onlar atlar diye bekledim. Baktım cesaret edemediler. Onlar da panik halinde çocuğu kurtarmaya çalışıyor, ellerinden geleni yapıyorlardı. Önce kıyafetlerimle atlamayı düşündüm. Daha sonra üstüm şişer diye düşündüm. Pantolonumu çıkararak atlamaya karar verdim. Biraz orada vakit kaybettik; ama neticede çocuğu kurtardık. Çocuğu sudan yarı baygın çıkardım. Atlarken, 'İnşallah yaşıyordur' diye dua ettim. Duyduğum kadarıyla şu anda yoğun bakımdaymış, yaşıyormuş. Allah kimseye böyle bir şey göstermesin. Benim de evladım var. Yine böyle bir olayı görsem yine atlar kurtarırım. Biz Müslüman insanlarız. Müslüman olmasa da yaparım. Çocuğu kurtardığım için mutluyum. Çocuğu sudan çıkardıktan sonra bir tuhaf oldum. Eve gittim, çocuğuma sarılıp ağladım. Çocuğu sudan çıkardıktan sonra hemşire olduğunu söyleyen bir bayan yardımcı olmaya çalıştı. Ama benim dikkatimi çeken, çocuğu bayır yukarı yatırmaları oldu. Ben sonra çocuğu bayır aşağıya çevirdim. Çocuk zaten su yutmuştu. Bayır üstü yatırılmaz diye düşündüm. O da biliyordur ama panik halinde olduğu için şaşırmıştır. Ben üstümü değiştirmeye gittim, daha sonra geldim. 'Çocuğu ambulansa aldılar, yaşıyor' dediler. 'Allah'a şükürler olsun' dedim."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...