aşk iki kişiliktir

-kendi deliliğine ihtimal veren bir adamın, buna sebebiyetleri ortadan kaldırabilme lüksü ne zaman olur?
-dert edinmemeyi, umursamamayla karıştırmadığı zaman...

...

-"beni umursamayacak mısın?" dedi kadın üzgün bir tavırla.. "aramayacak mısın, sormayacak mısın?"

belli ki uzaklığın farkına o an daha da varmaya başlamıştı... buz duvar hallerinin bu güne yol açtığını sonunda görebiliyordu...

-"ben seninle bir hayat paylaşmışım... olur mu öyle şey?  kendimi uzak tutmaya çalışacağım sadece." dedi dudaklarını  zorlukla aralayıp adam...

aslında içinden neler demek istedi de.. dese değişen tek şeyin moraller olduğunu da biliyordu.. sustu...

-"sadece kendimi alıştırmaya çalışacağım buna. seni bilmiyorum ama ben ilk günkü gibiyim sana , senin şu an bana olamadığın gibi"...

sonra zaman durdu.. film geriye sardı... o ilk gecenin tadından son gecenin acısına sadece 1 senede ulaşıldı.. tam olarak bir sene.. 365 günden geri sayan bir anılar birikintisi ikisini de belli ki çok üzdü...

elinden ne gelse yapmaya hazırdı adam... gelmeyeceği besbelli otobüsü,  son durağın bir köşesinde gecenin bir körü, belki bir umut diye beklemeye koyuldu...

ama bilmiyordu ki...
aşk iki kişilikitir...
birimiz hiç bir zaman yetemeyiz ikimize...

şirazen dağılınca, ne yapsan haklısın

yapamayacağı şeyler isteyip, yapamadığında suçla O'nu Marla... bahanelerine, aslında hiç bir işe yaramayan minicik kalem kutusu büyüklüğünde, dünya pahası çantandan çıkartıp "tick" koymaya başla... onu yapmadı, bunu almadı, bunu etmedi diye diye kabart listeni.. aslında ömrünü yiyiyormuş bu düşüncesiz herif... bir kez daha gör... sen kadınlığını yaptın, nerde kaldı bu adamın erkekliği diye sorgu dünyasını başına yık, ömrünü çürüt... haklısın ... yapmalısın...

-benim için kredi çek dedim, yapmadı
-çok beğendiğim o süper elbiseyi almadı...
-araba desen. halâ o dandik hyundai accent a biniyoruz aklım almıyor bir türlü...


ne kadar zor değil mi böyle yaşamak...

migrenif ağrılarından bir tutam uçursak fezaya?


...

onlarca ağrı kesiciden sonra bu  halsiz düşen bünyeyi rahata kavuşturma çabasına girsek şimdi...  nasıl ne şekilde bilmiyorum ama bir yerlerden başlasak...

şimdiye dek dinmesi için ne yaptıysan, şu an itibariyle bir diğerine benzemeyen çabalarda bulunmak, bir şeyler için fena bir başlangıç sayılmaz belki..

müzik varsa kulağında onu durdurmak, dinginlik yoksa elini koyduğun yerde bundan arınmak... vs... vs..

kendine 1 sene sonra okuyacağın bir mektup yazsan, o bir saatte bakarsın düzeliverir nöronlar.. ben öyle bir şeyler yazmıştım vaktiyle sana... ağrılar mağduru değildim gerçi ama yazarken mutlu olduğumu hatırlıyorum... bakarsın işe yarar böyle bir şeyler...

minik bir tatil, bir iş katliamı, bakarsın tatlı hayat yaratır bünyede..
aileyle güzel vakitler, sevgiliyle güzel tadlar belki...

içe atmak bünyeye zarar, dışa vurum kendi deşarjımız


burada geçen 500'e yakın sözcükten büyük olanları bu blogda en sözü geçen kelimeler arasında...
  • "mi"leri "da"ları konuşurken olduğu gibi, yazarken de ayırabilen güruhtan olduğum için mutluyum diyebilirim...
  • "kendim"den ve "kendin"den bahsetmişim. bünye ikili kafa karışıklıklarına teşne* gayet...
  • ihtimallerde kalıp "belki"lemişim...pek iyi değil kararsız kalmak...
  • "zaman"lar, "ama"lar, "artık" lar, yaşıma göre biraz umutsuz bir hâl içinde olduğumu gösteriyor gibi... bolca da soru sormuşum "mi" ile "mu" ile biten... kafa epey bir karışık demek ki...
bir sene daha böyle gitse, yine bunlar "bold" laşır zannımca...

dışarıdan bakıldığında o kadar da kötü görünmüyorum aslında ama gel gör ki; bir çoklarının dediği gibi içi dışı bir olamıyor insanın gerçekten de ...

içe atmak bünyeye zarar, dışa vurum kendi bencilliğimiz... karşımızdakini öldürüp, içimizi rahatlatıveririz esir ettiğimiz deşarj anlarımızla.. yok bana uymaz o... kalsın içeride iyisi mi...

...

kimi şeyleri buralara yazdığımızda, notlarımızı bir yere ayırıp unutmamamızı sağladığımız gibi, dertlerimizi de bir kenara ayırıp dindirebilme başarımız olsa keşke...

keşke...
içimizde kalanların iki hecelik özeti..

teşne:bir sey yapmaya egilimi olan, egilimli, meyilli anlamina gelen ve 'teshne' okunan sözcük.

empatiler kadınıyım, anlayışlı olabilir misin bencil genime?

seni ne halde bıraktığımın farkında ama nasıl toparlanacağının eksikliğindeyim.
"ya beni anlamıyorsan..."
bunu düşündün mü hiç? her şeyi, en ince ayrıntısına kadar kurgulayan sen, belki de kimi noktaları görmeden, yaptıklarına devam ediyorsun... en ince ruh iyileştirmelerini yapmaya çalışırken, kadınına zaman tanımıyorsun... iyileştirmeye çalışken, deştiğinin farkına varmıyorsun kadınını...

ada vapuru yandan çarptı


bu plansızlık da neyin nesi be adam?

karman çorman halin ne şirin değil mi... çok mu beğeniyorsun kendini böyle? olmadı di'mi haller istediğin gibi... battı kayığın minik su birikintisinde dar sokağının...


ne yapacağına, ne olacağına, burada kalıp kalmayacağına, O'nunla olup olmayacağına karar vermen gerekmiyor mu artık... gerçi şimdi ne olduğu belli oldu da, tam alışamadın diyelim...


 bir gariplik var üzerinden bir süre daha atamayacağın... bu da belli belirsiz gelir gider yoklar, zedeler zaman zaman...

çocukken küserdik biz


sana kızgınım, beni bunca zaman alıştırdığın için kendine... şu hissi kablel vukun nerede kaldı... ben kendimi görebilirken sen bizi neden göremedin ki o kadar da vaktimiz varken?

çok mu sert oldu... yok düşünme öyle... sakince soruyorum sadece...

bu boşalmaya yüz tutmuş evin duvarlarından sesini almak ister misin artık... terini silmek ister misin yastığımdan... tadını kaybetmeliyim artık... bu böyle olacaksa... kendimizi silmeden birbirimizi almalıyız birbirimizden...


Zifir


sevebilmeye çalışmak kendini ne kadar zorlamasına bağlı insanın? "-e bilmek" burada gerekli mi? zaten olan birşeyi yapmaya devam etmeye çabalamak saçma mı? zor mu bitiyorsa? ya da neden biter... ben mi saçmalıyorum söyle bana o haldeyse?

Mira'yı dinledin mi dün gece? "Son Melodi"si kimin için geldi bu kez?
Sevdiğini söylediğin ilk günden son güne değişenleri kim koydu önümüze...  Yoksa ben hayatının o ânına denk gelerek en kötü piyangonun sahibi mi oldum şimdi?

Mira- Son Melodi

Çaresini bulamadığım, bulamayacağım sona katlanmaların bir ilki var bugün...  Manasızlığına mı, çözümsüz oluşuna mı üzülmeli insan bilemiyor cidden... Elden gelemeyecek olan şeyleri, -mış gibi yaparak çözümlendirme hüznünü bolca alkol ve majezikle dindiremez insanoğlu besbelli. ya da daha bir miligram fazlalı minik ağrı kısıcılarla... kesilmeyen şeyleri kısmayı da başaramıyor bu aptal şeyler...

sorular, sorunlar... akıl içi kemirgen kıvrımlarla dolu 1 yılın sonu bolca birikmiş sevgi dolu anılar, hatıralar geçidi... yüksek çözünürlüklü, içini yaksak bütün şehire yetecek kadar aşk besini bir ev...
kendi fragmanını izlemeye alışkın olabilir mi insan tekrar... sonunu bilir olduğuna, baştan bilet alır mı?

Saşkın bir aklın sakin kalabileceği anlaşmasıyla , dingin bir için halâ böyle devam edebileceği garantisiyle yeniden, yeni baştan başlanabilir mi 0(sıfır) noktasından... İçi böyle kalır mı insanoğlunun yine?

sen sana aşıkken, ben bana senden bahsedebilir miyim?
bu bir talihsiz döngü müdür? voodoo'lar ne aşamada girebilir devreye? onlara mı kaldı işimiz artık?

dost olmaya hazır mıyım ya da?
Zifir...
bilsem hatalar mı var
hayat için zamanlar mı dar
kurar gider saatini durmaz an
sunar biter geri döner mi dün....

Zifir...

Engelleri Kaldırmak Kolay mı?

engelleri kaldır projesi; "kalbini engelleme, engelleri kaldır" sloganı ile her türlü siyasi ideoloji ve dünya görüşünün üstünde bir değer olarak kabul ettiği insan haklarına yönelik ihlal sorunlarının kaynağına ilişkin farkındalığı geliştirmek ve somut çözüm önerilerini uygun yöntem ve stratejilerle kalıcı şekilde hayata geçirmektir.*


Rodin Alper Bingöl'ün farkına varmamız gereken -şu an olduğundan daha da çok- önemli bir konuya yaklaşımındaki hassasiyeti, engellerikaldir.com kurucusu olarak bu öncü hareket girişimini tüm içtenliğimizle tebrik ve takdir ediyoruz ülke olarak...

Haberi olmayanlar da aşağıdaki alıntı metni okuyarak  fikir sahibi olabilir ve eşe dosta, konuya hassasiyeti olup, proje hakkında bilgisi olmayanlara yönlendirilebilir...

"Her şey “insan” olmakla başlar. Hepimiz aynı şekilde doğduk, aynı şekilde doyduk, çocuk olduk. Sonra büyüdük, olduk. Kadın ve erkek olduk. Yaşlı ve genç. Özgür ve tutuklu. Siyah ve beyaz. Farklı sıfatlar verildi her birimize: uzun, kısa, şişman, güzel, çirkin, “engelli” olduk. Eşit olamadık bir tek. Hani herkes eşitti hayatta?! Neden bazıları daha eşittir ki bu hayatta!

..





Sen… Sokağa çıktığında kaç tane engelli ile karşılaşıyorsun? Karşılaştığında ne düşünüyorsun? Bir şey düşünüyor musun? Türkiye nüfusunun yüzde kaçı engelli biliyor musun? Sokakta bir engelli görmek için kaç engelin var farkında mısın? Peki onların nasıl yaşa(yama)dıklarının?

Büyüdüğünde kim olursan ol, ne yaparsan yap eşit yaşamak için çalışan insanlar var burada! Her insanın birçok engeli ve bir kalbi var. Kalbini engelleme, engelleri kaldır!

Eğer sen de insan olmayı önemsiyor, “bir engel de ben olmayayım” diyorsan;

http://www.engellerikaldir.com ‘a girerek destekleyenlere kendi adını ekleyerek hassasiyetini gösterebilir, facebook grubuna tüm listeni davet edebilir, msn iletine web site adresini yazabilir, blog veya sahip olduğun mecralarda  konuya yer verebilir, konu hakkında fikir ve önerilerini e-posta gönderebilir, sponsor olabileceğini düşündüğün tanıdıklarına konuyu paylaşabilirsin.

Gün gelecek, herkes önce “insan” olacak…


Engelleri Kaldır Hareketi

www.Engellerikaldir.com

*:ekşi sözlük:talking head

Renaud Garcia Fons

Bir ressam ve grafiker olan Pierre Garcia-Fons'un oğludur. Katalan kökenli olmasının flamenko ve İspanyol kültüründeki doğu etkileriyle ilgilenmesinin bir nedeni olduğu düşünülmektedir. Suriye kökenli hocası François Rabbath'dan özel bir yay tekniği öğrenmiştir. Garcia-Fons müzik kariyerine Paris'te Roger Guérin'in yanında başladı. Aynı zamanda klasik müzik orkestralarında çaldı. 1987-1993 yılları arasında sadece kontrbaslardan oluşan Orchestre des Contrabasses topluluğunun üyesiydi. Ayrıca 1990 ve 1991 yıllarında Orchestre National de Jazz adlı orkestrada basist olarak çalıştı.






Roverly

Balıkesir'de geniş boş bir toprak alandan kareler...

Gürol Ağırbaş Sextet

Gürol Ağırbaş, zaza bas gitarist, müzisyen. Türkiye'nin en tanınmış bas gitaristlerinden biridir. Çeşitli Türk pop müziği albümlerinde çalmış, Türk pop şarkıcılarıyla çalışmıştır. Türkiye'nin ilk solo bas gitar albümü Bas Şarkıları'nı çıkartmıştır. Perküsyonist Birol Ağırbaş'ın kardeşidir.6 telli bas gitar kullanmadan solo albüm yapma yeteneğine sahip virtüöz , türk pop tarihinin klasiklerinden demet sağıroğlu nun seslendirdiği arnavut kaldırımları adlı parçanın da bestekarıdır. şanlıurfa siverek doğumludur




Gürol Ağırbaş Konseri "If Performance Hall" görüntüleri

Gürol Ağirbaş b
Cihan Barbur vo
Göknil Gökmen dj
Birol Ağırbaş perc
Serdar Barçın sax
Tolga Kılıç key


YAPRAK--(Ezginin Günlüğü) düzenleme Gürol Ağırbaş




Jehan Barbur- Leyla

bitkisel aşk ve monolojik tutkular

made by©gotenloveyou
göz karartıp, balıklama bağlılıkların bir yenisinin daha sırtımızı kanatmasını hayretler içinde seyrediyoruz... elle çizilen şeylerin düzeltilebilme olasılığına bir hayli alıştığımızdan olsa gerek, kusurlu yanlarına  müdahale ederiz öngörüsüyle, her an izi kalmadan toparlayabileceğimize alıştırıyoruz fikrimizi... "kandırabilmekte cidden başarılı mıyız o kadar da kendimizi?"

elbet bir akıl sıfırlamasıyla yeni lezzetler edinebilir, yeni dehlizler arşınlayabiliriz... bunu istiyor muyuz? yemek mi bu?  haz teni miyiz birbirimize sadece!!! bir başkası -başka bir hâl-  mümkün değil mi ne kadar doğal bile olsa?

bunun arifesinde miyiz? istiyor muyuz iplerimizi çözmek?  bu değişkenlik normal mi gelmelidir bize?  "şalterimizi kapatalım bir süre, motorumuz soğusun ve aç başlasın yeni perde" mi mesela bu durum?

buna gücü, güveni, tadı kalır mı insanın?  aşk bir mesai midir? gereklilik midir? "olsun, dursun bir kenarda" denilesi midir? her defasında neden soramıyoruz bunu.. ne kadar anlamsız kendimize soru soramamamız... takvim orada ama eskiyen yalnız biziz...

kendini çekip çıkardığın şey sadece seni mi bağlar? günlük hayat sorunlarında saatleri esir ederken, neden kendimizle ilgili konuşamayız... akşamın bir vakti, sabahın bir körüymüşcesine uyku mu gelir hep? ya da o anların gelmesine mi uğraşırız, bir gece daha konuşmadan atlatabiliriz diye...

kendi deliliğine ihtimal veren bir adamın, buna sebebiyetleri ortadan kaldırabilme lüksü ne zaman olur... o zaman kaçımız kendi başımıza kurtarabiliriz  kendimizi sadece tek bir sohbetle... buna kendi evinde bir platonik hayat diyebiliriz belki...toparlanana dek..

{aşkın, karşı tarafın gıyabında,  tek başına, psikopatça yaşanmaya başlanması halidir tutku... -atrej-}

apple virüsleri, müridleri ve reklamatik sunum mottoları

MACINTOSHLAR DA VIRUS YOK MU ?

Elbette var.. Ancak windows saflarına baktığımızda daha hatırı sayılır oranda az sayıda...

Bir elin parmaklarını geçmez...

  • Peki neden yok....

Aslında olay donanımda değil yazılımda.... Ceo'sunun sizi yolda görse sallamayacağı bir şirketin logosunu vücuduna damgalayacak kadar denyo olup kör gözlü Apple müridlerinin dillerinden düşürmedikleri "bizde virus yok" sözü,  aslında "windows'a nazaran daha az virus bulaşıyor bilgisayarlarımıza" olarak değiştirilmesi gereken bir yanlıştır...

Sanki işletim sistemlerini kendileri yazmış gibi övünürler bir de... zaten nasıl oluyorsa o kadar cok övülüyor ki bu apple ve ürünleri, aletin kendi ağzı olsa bu kadar ukalalık yapamaz herhalde...

  • Peki neden virus yok diye bilinir  ya da az var!

neden olmayışı (öyle bilinmesi) ile ilgili denebilecek; "Popüler olan şeye rağbet vardır da, o yüzden!" olabilir...

Virus yazan coder lar birilerinin bilgilerini depolamak çalmak ve yaymak, ya da sadece zarar verip bilgi sızdırmasına gerek kalmadan bilgisayarlara zarar vermek amaçlı  virusler yazdıklarından, bunları da en hızlı biçimde en yaygın kullanılan işletim sistemleri üzerinde test edip alttan altan yaymakla meşguldürler...

Yani hiç bir coder dan "machintosh için bir virus yazayım milyarlarca insana dağılsın" demesini bekleyemezsiniz... En yaygın işletim sistemi tabi ki windows'tur ve zararlısı da bir o kadar fazla orandadır, bundan doğal da bir şey yoktur...

wikipedia'dan bir izlenim aktarmak gerekirse...

Makro virusler için platform önemsizdir. Windows, linux ya da Mac Os  X olması hiç bir şey değiştirmez... Makro virüsler işletim sisteminin değil ait olduğu uygulamanın dilinde yazıldığından platformdan bağımsızdırlar ve uygulamayı çalıştırabilen tüm işletim sistemleri arasında yayılabilirler...Microsoft Office programınca yaratılan Word belgeleri, Excel elektronik çizelgeleri, PowerPoint sunumları, Access veritabanları, Corel Draw, AmiPro uygulamalarınca yaratılmış dosyalar vs. etkilenen dosya tipleri arasındadır...

1990'ların ikinci yarısından itibaren makro virüsler sıklaştı. Bu türden virüslerin birçoğu Word ve Excel gibi birçok Microsoft programını etkileyebilen betik dillerinde hazırlanıyorlardı. Bu virusler Microsoft Office ile yaratılmış belge ve elektronik çizelgelere bulaşmaktaydı. Word ve Excel Mac OS üzerinde de çalışabildiklerinden bu virusler Macintosh bilgisayarlara da yayılmaktaydı. Bu türden virüslerin bir çoğu virus bulaşmış eposta gönderme yetisinde değildiler. Eposta yoluyla yayılım gösteren virüsler Microsoft Outlook Com arayüzününün avantajını kullanmaktaydılar.

bir blogda bakılacak şeyler ve motorizer arama kriterlerimiz


 internet aramalarında, bazen ulaşmaya çalıştığımız şeyler dışındaki bir çok konuya dalmış olabilirliğimiz oldukça yüksek... ancak bu blogun internet üzerindeki aramalarıyla ilgili mini istatistiklere de şöyle bir bakınca (ben de yeni farkettim bu komik listeyi) nedemek istediğim aslında kolayca anlaşılabilir...

yukarıdaki görsellere tıkladığımızda büyüyecek bir listemiz var... bu son dönemdeki -ağırlıklı google- aramalarından sonra "sercansolmaz.com/blog" sayfasına yönlendirmeler anlamına geliyor...

süper ayrıntılar var..

*Muhtemelen "Michael jackson- smooth criminal"  şarkısına ulaşmak için bir çoğumuz internet üzerinde "eni vici vokke" yazmaktan kendimizi alamamışız...

*erotik hikâyeler ile ilgili aramalardan da nasibimi alarak kendi adımdan fazla bir arama sonucu ile kendi içimde bir 2.liğe düşme hüsranı yaşıyor haldeyim :-)



bir adam biliyorum... 21 gram'ı eksik sadece


yükümüz ağır... yükümüz orada duruyor... kim sırtlayacak, kim nereye kadar taşıyabilecek belirsiz... susmaksızın sabahın 5'lerine kadar konuşabilinsin, sesime senkronik cevaplardan ötesi duyulabilinsin isterdim... bununla tatmin olunabildi mi? sanmıyorum... eksik cevaplar, tanımlar, kendimizi tanıyamamalar...

binbir gayretle de olsa, ilk empatimizi sığdırıverelim buradaki boşluğa bu konuda...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...