ayrılık saçmalamaları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ayrılık saçmalamaları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

üç vakte kadar için kabarmış

bazen  kendimizi çok hızlı bir başkalaşıma bırakabiliyoruz...  bunu önceden kestiremiyor ve anlayamıyoruz ama o tüpün içinde hızla ilerlemekten de alamıyoruz kendimizi...

böyle zamanlarda, elini attığında ulaşabileceğin bir ilk yardım çantası olduğumu düşünüyorum. yaralarına ilk müdahaleyi yapıp, sonra da bir şey olmamış gibi beni bagajına tıktığını düşünüyorum sonra...

kabul etmesen de bu böyle, biliyorsun... olur ya bir itiraf saati yaparsan çok sevgili arkadaşlarınla bunu da bir gözden geçirirsin... o zaman hak vereceksindir...

en güzel duygularla ağustos

bir kırılma yaşıyoruz içten içe… kabalaşıyor, çirkinleşiyor ve buna pek de dur demek istemiyoruz… beceremiyoruz bu dur deme anını...

sözcüklerimizi sivriltikçe, nerelere gideceğini, ne uçlara değeceğini bilemeyip, içimizde kalan  son 1-2 kırıntı ne varsa vuruyoruz yüzler arasında...
 
bir an geliyor… hızlı hızlı zamanı geçirmeye çalıştığını farkedip, bir soğuk duş etkisinde ve aydınlık gökyüzünün altında, yanında soğuk bir bira, elinde "de profundis" le buluyorsun kendini..  için sıkıntılı, bu iyi mi kötü mü, bildiğin şeyi sorguluyorsun halâ..

pas kilitli şehrin palas pandıras şarkısı


şüphe uyandıran cümlelerle geldim bugün yanına.. her tadında farklı cesaretler sezinleyebildim sanırım.. kızgınlık, pişmanlık, iki arada bir derelik vardı aklımda da, şimdi kalsın bir kenarda, başka bir şeyler düşüneyim diye unutuverdim yine onları.. unutmaya zorladım en azından şimdilik.. bakarsın gelirse hatrıma, okunması güç yazımla yine, karalarım pembe-siyahlı koparılmaktan sayfası kalmamış mini defterine...

saçmalamaların en olası saatlerinde -ki buna biz sabahın körü de diyebiliyoruz zaman zaman-  iştahsızlığa biraz daha alışkın bir resimde görüyorum artık seni. denilenin aksine, tüm hatları belirgin bir fotoğraf değil, bariz bir resim... becerisiz bir adamın elinden çıkan, belli belirsiz iki tutam karalamadaki bir yüz görüyorum, az biraz evvel mutlu, şimdi öyle olmaya çok uzak olan...
...

insanın acıkan yeriyle, acıyan yeri farklıdır ya, öyle durursan acın dinmez; sessiz sakin iki lokmasız kalırsan toparlanmaya direnemez insan.. insanlığımız mı kaldı gerçi? boka püsüre sardık.. elimizde silah gibi sözlerle birbirimizi delik deşik etmeye fazlasıyla hazırdık artık ama hiç bir art niyetimiz olmadan (!) yapıyorduk bunları.. sükûnetli konuşunca art niyetsiz olduğumuzu sanıyorduk. ne büyük yanılgıymış halbu ki..  evlenecek yaşta olup, yolumuzu bulamayacak çocuklukta kalabiliyormuşuz demek böyle karman çormanlaşarak...

..

herkes daraldığında bir yerlere göç etmek ister değil mi? şehrinden uzaklaşarak, ruhunu odasına kitleyip çıkabildiğini sanır ...
odasını içine gömüp yolaldığını farkedemez uzaklaşırken şehrinden.. pas kilitli kapısını yanında taşırken, palas pandıras melodiler bizi üzmek için kolları sıvar..

işte zamanı geldi.. her bir şarkıya anlam yükleme direncimiz kırılmak üzere. hangimiz daha az üzülecek diye, yarışıyoruz birbirimizle kıyasıya...

hangimiz kaybederse bu şarkı ona gelsin o zaman...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...