anlatması uzun sürer, en iyisi dinlemek..

kayıplarımıza son kez ne zaman dokunduk, onları son kez sevebildiğimizi ne zaman söyleyebildik? ne zaman onlarsız gerçekten kıymetsiz olduğumuzu hissettik? bunu söyleyebilecek cesaretimiz, zamanımız veya şansımız var mıydı?

hayat bu zamanlar mı zor sadece? ne zaman tereyağından kıl çeker gibi bize kolay gelecek? kaldı ki, bunun da bir cevabı yok.

belki de insanın, büyük kayıplar yaşadıktan sonra, sımsıkı tutunduğunu sandığı şeyler, avucundan kayıp gidiyordur. kıymetini bildiği halde, önüne geçemiyordur pek çok şeyin..

hepsi kendi akıl sağlığımız için değil mi? kararlar vermek, gitmek, durmak, mücadele etmek ya da pes etmek. bizden bağımsız gelişen çok az şey var ama bu onlardan biri değil biliyoruz.



mutsuzluk bizim bir alışkanlığımız gibi, değil mi? olmazsa olmazımız, aksi olursa bizi büyük afallatacak yegâne şey... mutlu insan mutsuz etmez ama dursun kenarda, elimizin altında. lâzım olur elbet...

kendimiz için iyi olanı yapmaya çalışmadan, bunun başka yolu olmadığına karar verirsek, hayata ve ruhumuza yazık etmiş olmaz mıyız?

döngü

geride bırakmak zorunda olduklarımız var. her ne kadar, vazgeçemeyiz desek de, dünyanın döngüsü böyle. sonu nereye varacak bilemediğimiz bu evren gibi,
hiç bir şey sonsuz değil. sonu var, bilinmezi de olduğu gibi her şeye hazırlıklı olmamız gerekliliği var.

içinden çıkmaya çalışmamız gereken hallerimiz de var ama, şapşikliğin alemi yok. şimdi nasılsan, sonra da öyle olursun sanrısıyla yaşanmayacağını bile bile kendine kıza kıza belki biraz, aklı selim düşünmeye ihtiyacımız var.

yokluğunda çok arayacağımıza şimdiden inandığımız insanları, bir daha göremeyecekmişiz gibi değil de, nasıl desem; varlığının size olan güzel etkisini hissetmeye ihtiyaçları var.




kendimizi kandırabilirsek, yenilmez oluruz

aşık olmaya bile vaktimiz yoksa,
neden yaşıyoruz ki?
hepimiz, içinde hayat olmayan bir hayatı seçmeye zorlanan sözde bireyleriz. zamana, zamanın bu şartlarına ve getirdiklerine katlanıp katlanamayacağımızı bilemeden, hızlı bir sürece dahil olup yaşamak zorundayız. kâh aklımız başımıza gelip hemen sıyrılabilme gücündeyiz, kâh içine çekildiğimiz kaos ne varsa gittiği yere kadar, gözümüz kapalı gidebilme cesaretindeyiz.

insanız ve tüm hissedilebilir duyguları çok hızlı, gelip geçici, delip geçici yaşıyoruz ve kendimizi dışarıdan görebilmeyi, en bize gereken şeyken, unutuveriyoruz. ne kadar yaş aldık diye, ne kadar gerilerde kaldık diye aynamıza bakmayı es geçiyoruz. üzerimize çöken bir ağırlığı, üzerimize oturan koca bir fili ne kadar kaldırabileceğimizi hesaplamayı unuttuğumuz gibi. 




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...