hızlı hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hızlı hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Uro Pentar Herie Santo


Uro Pentar Herie Santo*
"artık bir şeylerin düzelmesi gerek!*"


     Şimdi, ne yöne dönse kıyıyı göremediği bir denizin ortasında gibiydi. Boy verdiğinde dipten gelen uğultulardan içi ürperiyor, yüzmeye çalıştığında ne yöne gideceğini bilmediğinden kalbi sıkışıyordu...

     Bir parmak şıklatmasıyla, sihirli değnek tam da önüne düşecek biliyor ama bunun için bir sihirli sözcük vardı, onu hatırlayamıyordu. “Uro Pentar Herie Santo”... böyle bir şey miydi? Hep böyle saçma şeyler mi özel sözcükler olurdu? Bunu da, kendisi kulağa güzel geliyor diye uydurmuştu zaten...

“Artık bir şeylerin düzelmesi gerek!”

     Bas bas bağırıyor ama tam olarak kime haykırdığını bilmeden, bir şeylerin toparlanmasıyla ilgili yaşadığı bu dünyaya emirler yağdırıyordu. Eğer bunları yaşayan oysa, bir şeyleri düzeltmek de bu yaşamın göreviydi. Şansızlık mı, kader mi, adı her ne ise, bunun kırılması gerekiyordu... Biraz zaman, biraz moral ve yeterince özgüven bunları kıracak gücün, gizli olmayan formülüydü...

insanın yarısı kusur, yarısı meçhul

         Aklına, unutamadığı, içinden kendini çekip alamadığı türlü anılarını getirdi. Nedenini, nasılını sorgulamanın çok uzağında, tanıyarak sevdiği insanlardan, üzülerek yabancılaştığı o malum tatsız anlarına gitti aklı.. git gel bir aklın sonu, hiç sıhhatli değildi oysa.
       
Kariyerinden sual olunmaz bir geçmişin içinden, arzularına(!) yenik düşen bir idealist olma yoluna saptığında, henüz hayatı sorgulamasının bir 15 sene kadar gerisindeydi. Bu, bir çoğumuzun içinde olmak istediği ışıltılı bir hayat ve insanları tanırken kendine attığı onlarca çentiğin birbirine olan garip zıtlığıydı. Kullanılmışlık hissine kendini en yakın hissettiğinde de, güç bela kendisini yukarı itecek bir güç buluyordu ya da bulmak zorundaydı...

Her şeye yeni baştan başlayacak olmanın kulağa saçma gelmesinden, neler yaşadığını bilmeyen düz (!) mantıklı insanların verdiği nasihatlere kadar, içini kemiren, türlü 'çıkar yol başarısızlıkları'nı gizlemek zorunda hissediyordu kendini... Talihsizlikler diyelim ya da belki başka bir adı da vardır, ışığı göstermeyen bir gökyüzünün altında yaşıyordu... Buna alışmış olmasa da, artık pek isyan edecek güçte göremiyordu kendini...

tozlu heves rafları


hayatta bazen hiç bir amacının olmayışını, sadece heveslerinin içinde boğulduğunu düşünüyorum... tüm aklındakilere, tüm sevdiğin ya da sevdiğini sandığın her ne varsa herşeye, kucak dolusu bir sevgiyle yaklaştığını, sonra da kaldığı yerden, o kimi heveslerin çoktan tozlandığı rafına gittiğini düşünüyorum..

herşeyi aynı anda aynı tutku ve içtenlikle yapabilmek mümkün müdür gerçekten?! Bunun bir ara dinlenmesi, bir dur durak noktası, bir şeylerin (heves, tutku, istek vb) kırılma eşiği yok mudur acaba?

bahaneler ve bunların götürdükleri

bahanelerimizi her bir olaya denk gelecek şekilde gayet de haklı ve mantıklı (!) olarak kendimize gore sıralamaktan geri kalmayız hiç… muhakkak engellerle dolu bir hayatımız, 24 saat içine sığmayan koşuşturmalarımız, sevdiklerimize zaman ayıramayacağımız bir hafta sonumuz, “şu hastalık bir geçsin de” tadında iş-guç geçiştirmelerimiz, bi yılbaşı, bir bayram ve benzeri vukuların engel teşkil edeceği dürtüsüyle ertemelerimiz, sonu gelmeyen bahanelerimiz var bizim…

bunlar hep olan, olacak şeyler… sağda solda… en içimizden, sokak köşesindeki dilenip para içinde yüzen adama kadar hepimizde var…

sevmediklerimiz sevip de dile getirmediklerimizden daha bir kabarık listemizde… hangi tatsızlığı halletmeye çalışmadık ki… ama ya yaptık mı guzel giden bişeyleri sorgulamadan devamını getirme girşimlerine çabalamayı… durduk kaldık öyle…

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...