koca bir karmaşa

   Büyük kapılarımız var. En uzun olanlarından ve en büyük. Bol işlemeli, gereksiz pahalı, neden orada olduğunu bilemediğimiz saçma dev yapılar. Biz o büyük kapının önündeki ne yapacağını bilemeyen korkak, çekingen, oldukça endişeli; bir dakika sonrasını tahmin edemeyen bir kadın ve bir adamız. Öylece duruyoruz. Kim kimi mıhlamış, hangimiz bir diğerini bu endişeye sürüklemiş belli değil bir hâlde sadece duruyoruz.

   Kapının açılmasını beklemeyi bile çoktan unutmuşuz. Birbirimizin neyi olarak girdik hayatına, şimdi ne olarak son kez oradayız hatırlayamıyoruz. Sonra onun da bir önemi kalmıyor.


Sonradan bir şerit geçiyor gözlerimin önünden ve tam tamına 256 gün boyunca, nelere çabalandığını hatırlamaya çalışıyorum. Düşündükçe başımı zonklatan günler geçiyor gözümün önünden.



Bize ayrılmış bir sancılı sürecin sonuna daha böyle boktan bir halde geliyoruz işte. Bilinmezden bir başka bilinmeze giderek üstelik.

Sonra film hızlıca ileri sarıyor ve o yüksek, içimize korku salan heybetli kapıların önünde uykuya dalıp, küçücük salonunda dört dönülmez bir evde uyanırken buluyorum kendimi. Kendisinden büyük terasında sert bir kahve ile ayılabiliyorum ancak.

Kimsenin bilemeyeceği, anlattığımızda güleceği güzel anıları bir uçan balonun ucuna bağlayıp gözden kaybolana kadar seyretmeye çalışıyorum. Bir Mike Rosenberg ses veriyor şarkılara bir sen. Senin sesinden duymaya çalışıyorum tüm söylenen şarkıları. Bir zaman sonra yavaş yavaş aklımdan uçacak olan sesinden.  Birlikte söyleyemediğimiz her şarkı için tekrar tekrar üzülüyorum.


Çalan şarkı bambaşka şeyler anlatıyor ama sen eğilip kulağıma şimdi tam da bunları söylüyorsun. ''unutuluyor, neden unutulmasın?''



“seni üzeceğimden emin olabilirsin.
çünkü tüm beklentilerine karşılık veremem
ve sen beklersin yine de,”

ya da “değiştirebileceğim ve değiştiremeyeceğim
yönlerim var ama sen beni değiştirmeye kalkma.
bunca yıldır bunu ancak ben yapabiliyorum.”




Şimdi sıra Mike'da...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...