sanrılar ve saygılar



insan, kendisi gibi düşünmeyen, aynı ortak değerlere sahip olmayan kişilere saygı duymaya çalıştığında, pil bir yerde bitiyor..  asabileşiyor, insanî sınırlarını ve kırıcı olma raddesini fazlasıyla aşabiliyor.

aynı şeye inanmadan da, aynı takımı tutmadan da, aynı siyasi fikre sahip olmadan da bir arada yaşamayı öğrenmeyi, hızlıca benimsemesi gerekiyor..

ne dinin, ne fanatizmin, ne de partizanlığın bir çok değerin önüne geçmesini engelleyebilecek kadar olgun ve aklı fikri olan insanlarız. bir yandan bizden olmayanı dışlarken, bir yandan da "ben sana saygı duyuyorum" diyerek (aslında tam tersi), hâd aşıcı davranmak kimsenin öz alışkanlığı değildir eminim.. sonuçta ne görüyorsak, doğru olduğu sanrısıyla öyle davranıyoruz.


bunlar bizim büyük bencilliğimiz, kendimizi kontrol edemememiz ve sınırlarımızı bilemememiz..

insanları birbirinden 'hızlıca' uzaklaştıran, koparan her ne varsa, onları kontrol altına almakta fayda var ve "bana saygı duy" derken, empatiden yoksun bir halde, "ya bendensin ya da defol git" demesi ne büyük paradoks... Saygı, benimsemekten çok farklı bir şey zirâ.

Belki de saygı, empati denen olgudan bihaber, hayata yalnızca kendi penceresinden bakan, çeşitliliğe tahammülü olmayan, başkalarını hiçe sayan kişilerde öğrenilmesi zaman alacak, hatta belki de hiçbir zaman öğrenilemeyecek bir şey.

Yılmaz Güney der ki; "sevgide özgürüz, saygıda mecbur..."

Buna erişebileceğimiz günlere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...