bir adam biliyorum... 21 gram'ı eksik sadece


yükümüz ağır... yükümüz orada duruyor... kim sırtlayacak, kim nereye kadar taşıyabilecek belirsiz... susmaksızın sabahın 5'lerine kadar konuşabilinsin, sesime senkronik cevaplardan ötesi duyulabilinsin isterdim... bununla tatmin olunabildi mi? sanmıyorum... eksik cevaplar, tanımlar, kendimizi tanıyamamalar...

binbir gayretle de olsa, ilk empatimizi sığdırıverelim buradaki boşluğa bu konuda...

... ... ... ... ... ... ...... ... ... ... ... ... ...... ... ... ... ... ... ...... .... ... ... ...
(fill in the blanks, feelin' the blanks) ... ( boşlukları doldur, boşlukları hisset)

bir dostun dediği gibi "ne zamana kadar olduğu değil, o zamana kadar nasıl taşındığı önemli"...  ya taşıyabileceklerimizden fazlasını taşırıyorsak elimizden avucumuzdan... bunun farkında mıyız?

duymak istediklerim bunlar mıydı... varsa bir dahası, öğrenmek, neden bu kadar zor bilmek isterdim... kafası karışan akılların bir olup tek bir zihinden cevap vermesini, bu fantastik karma gücün karşısına, bir başka kararlılar, doğrucu despotlar takımını koyup, herşeyin alt edilebilmesini dilerdim...

dilemek de bir şey, dilenmekten evvel...

nereye, nasıl ve ne ile hamle yapılması gerektiğini bilmeyen, gücünden emin ama pusulasız bir savaşçı görüyorum içimde şimdi ... bu rolü istemeden üstlenen her kimse içinden çıkma çabalayışlarında, kıyıdan köşeden batıp çıkmasının izlenildiğini görüyorum. hiç müdahalesiz, bol desteksiz bir izleyiş... bunu gören sana bakıyorum... hareketini, tepkilerini vermekte zamanlama yapamayan bir ikinci üzgün... umutlu bekleyişlerimiz yerini son sete bırakmasın diye çabalıyoruz... el açacak değiliz, bekliyoruz, dışarıdan nasıl göründüğünü, neye benzediğini tanımlayamadığımız halimizle...

sen de üzgünsün ama güçlü görünüyorsun... bana bunu öğreterek başlayabilirsin belki...  bugün hayat bitse "yarın çıkarız bir yerlerden" diyecek kadar hazır  ama bir yandan da, aslında dün hayat bitmiş, ne yapacağını bilemez halde, "beş dakikaya dağılıyorum, hazırlıklı olun" der gibi şaşkın duruyorsun olan bitene... hangimiz bir diğerinden farklı, karıştırıyoruz tanımlamaya, tanımaya birbirimizi...

kimi değerleri kırılmamalı insanın ama... dokuz ruhumuzdan kovulacak bir bedene sahip değilsek, doğru söylemek, gerçeği bilmekten başka bir şey yaratmaz... zaten dağılmışız dağılacağımız kadar... hastaya çok iyi görünüyorsun demedikçe yalan yalandır... bunu da ikinci empatik dolgunluğumuz için bir kenara yazalım... önemseyelim incinme eşiklerimizi...

heyecanlı bekleyişler, efkârlı serzenişler, en ücretsiz ama değerli ilaç, zamanın içinde batmadan yüzmeye çalışıyor..
denge kurmaya çalışmak, öz değerlerini yitirmenin ucunda kalmak mıdır? göreceğiz ilacımızı alıp...

şimdi... bir adam biliyorum... 21 gram'ı eksik sadece.. onu tamamlayınca, kaldığı yerden devam edebilir belki hayatı çözmeye çalışmaya...şu an O'nu görmedik ve tanımıyoruz muhtemelen ama biliyoruz ki görev değişiminden sonra kaldığı yerden devam edecektir olan bitene..


Life Is Wonderful (Jason Mraz live from Amsterdam)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...