aklı, bir karış havada ve o an O'na söylenenleri dinleyemeyecek, anlayamayacak kadar karışıktı... yine de derdini anlatırsa, biraz olsun iyi hissedeceğini umarak;
-"neden böylesin" diye sordum...
-"birilerinin beni anlamış olmasını dilerdim" dedi...
-"bundan kurtulmak için ne yapmayı denedin" dediğimde,
-"hiç bir şey" dedi..
bu bana garip ve basit geldi...
sonra biraz düşündüm. yaşadıklarımızı, tam olarak hissettiğimiz gibi anlatamadığımızda, karşımızdakinin, bizi -sözde- anlamış olması işe yaramayacaktı... O, her kimse, derdini anlamadığı gibi, tam olarak nasıl anlatacağını bilemediğin bir şeyi de anlamasını bekleyemezdik zaten.. aynı şeyleri yaşayanlar, aynı hisleri hissetmezlerdi çünkü...
"-ama bir şans olmalı önünde" dedim.
"-haberim yokken o şansı hep yitiriyorum, birinin gelip beni o son, malum anda uyandırması gerekiyor, yoksa gerisi hep bildiğin gibi işte..." dedi ve bittiğini farkedemediği kadehini bir daha başına dikti... kendi şapşallığına gülüp "hoşçakal" dedi...
bu onu son görüşüm oldu...
photo by: 8o_clock
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder