kendimizi kandırabilirsek, yenilmez oluruz

aşık olmaya bile vaktimiz yoksa,
neden yaşıyoruz ki?
hepimiz, içinde hayat olmayan bir hayatı seçmeye zorlanan sözde bireyleriz. zamana, zamanın bu şartlarına ve getirdiklerine katlanıp katlanamayacağımızı bilemeden, hızlı bir sürece dahil olup yaşamak zorundayız. kâh aklımız başımıza gelip hemen sıyrılabilme gücündeyiz, kâh içine çekildiğimiz kaos ne varsa gittiği yere kadar, gözümüz kapalı gidebilme cesaretindeyiz.

insanız ve tüm hissedilebilir duyguları çok hızlı, gelip geçici, delip geçici yaşıyoruz ve kendimizi dışarıdan görebilmeyi, en bize gereken şeyken, unutuveriyoruz. ne kadar yaş aldık diye, ne kadar gerilerde kaldık diye aynamıza bakmayı es geçiyoruz. üzerimize çöken bir ağırlığı, üzerimize oturan koca bir fili ne kadar kaldırabileceğimizi hesaplamayı unuttuğumuz gibi. 




bazen, birbirimize o denli benziyoruz ki; nefes alış verişimizde bile minnet borcu hissediyoruz. huzurdan öleceğiniz bir insanın yanında olabilmek dünyanın en büyük nimeti ise, beraber üzülmeyi bile isteyeceğiniz birinin hayatında tutunabilmek de o denli zor oluyor. ya o sizin gibi bakamıyor ya da siz çok hayalperestsiniz... hayaller belki de sadece kurulabilmek için var diye öyleler.. gerçek dünyaya transfer edemediğimiz için.

ama ne zaman ki kaybedecek bir şeyimiz yok, asıl cesaretli adımları o zaman atıyoruz. ne zaman ki korkudan bir adım ileri gidemiyoruz, o zaman üzerimize büyük bir battaniye çekip, pencereleri de sıkı sıkı kapatıyoruz. dünyadan soyutlanabilmenin en hızlı çözümü bu olsa gerek.

hayat, hayal kurmak ve hayallerini gerçekleştirebileceğine inanmak üzerine kurulmuş değil miydi?inanmazsak başaramayız.


her şeye rağmen, ''yaşasın platonik aşkların onurlu mücadelesi' 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...